Günümüz insanını çok kolay bir şekilde kendi bataklığına düşüren; ama oraya düştüğünü asla ona fark ettirmeyen şu post modern düzeni size daha iyi nasıl anlatabilirim diye düşünürken, Franz Kafka’nın yıllar önce okuduğum bir hikayesi aklıma geldi…
Hikaye, “Dönüşüm” adıyla Türkçeye tercüme edilmiş olan eserinde geçiyor…
Kapitalist sistemle birlikte, sanayileşmenin, bilim ve teknolojideki ilerlemenin bireylerin üzerinde nasıl bir etki bıraktığını ironik bir dille güzelce resmediyor…
Suçluluk, yetersizlik ve yalnızlık duygularının bir süre sonra insanın kendi felaketine nasıl sebep olabileceğini anlatan bu ahir zaman masalını okumayı, özellikle bugünün insan davranışlarını anlamaya çalışan herkese tavsiye ederim…
Kahramanımız Gregor Samsa, çağdaş toplum düzenine ayak uydurmak üzere pazarlamacı olarak yetiştirilmiş birisi…
Kurulan ekonomik düzenin bütün ilişki prosedürlerini biliyor ve bütün bunlara hızla ayak uydurmayı başarıyor…
Ancak gün geçtikçe kendi emeğine ve özüne yabancılaşmaya başlaması, duygularını ve diğer insani değerlerini kaybedip, sadece sistemin bir dişlisi gibi hareket etmesi neticesinde başına garip bir şey geliyor…
Gece uykusu esnasında birden bire böceğe dönüşüyor!...
Fakat, başta ailesi olmak üzere çevresindeki insanların hiçbiri kahramanımızın bu yeni görüntüsüyle fazla ilgilenmiyor…
İlgilendikleri ve kaygılandıkları tek şey, onun aile içinde ve iş hayatında üstlendiği sorumlulukları tekrar eskisi gibi yerine getirip getiremeyeceği!..
Çıkarlara dayalı olarak sürekli değişen, hiç kalıcı ve samimi olmayan insan ilişkilerinin adeta bir sarmaşık misali her yere yayılmasının sonucunda, bizim insanımız da bu hikayedeki gibi garip bir yaratığa dönüştü…
Bunun beraberinde önemli toplumsal değerlerimiz ve sosyal kurumlarımız birer birer erimeye başladı…
Zamane düzeninde insanoğlunun ontolojik bir değeri yok… Onun; mekanik olarak üstlendiği fonksiyonlardan ne kadarını yerine getirebiliyorsa o kadarıyla bir değeri var artık!...
Mesela baba, eve getirdiği maaşı kadar değerli!...
Anne, aile fertlerine evde verdiği hizmet kadar önemli!...
Çocuk, ailenin sosyal statüsü veya ev ekonomisi için yarattığı katma değer ölçüsünde kıymetli!...
Max Weber’in dediği gibi, kapitalist sistem tüm duygusal bağlarımızı yok etti… Her birimizi soğuk ve katı bir varlığa dönüştürdü… Ve zincirlerle kendine bağladı…
İnsanlığını kaybedip, bir böceğe dönüşen sadece Kafka’nın kahramanı Gregor mu sanıyorsunuz?
Gregor’un baktığı aynadan bakmayı becerebilsek, aramızda daha kimleri göreceğiz kim bilir?
Kitle iletişim araçları, ulaşım, medya ve bilgi teknolojileri günlük hayatımızı kolaylaştırdıkça, bunun paralelinde insan olarak kalabilmemiz zorlaşıyor!...
Coğrafi mesafeler sorun olmaktan çıkıp, bireyler birbirine iyice yakınlaştıkça, bunun paralelinde de insan kendinden uzaklaşıyor, özüne yabancılaşıyor!...
İnşa edilen kripto yapıların içinde kaybolmuş bir haldeyiz…
Bu saatten sonra, bizi kim bulup da, yeniden özümüze yerleştirebilecek bilmiyorum…
Geçen hafta halkımızın kıymetli vekillerinden biri Monaco’dan “ıstakoz keyfi!” paylaştı…
Bir diğeri taktığı 500 bin liralık kol saatiyle, “biz bu milletin ta kendisiyiz!” diye selfi çekti…
Eski bir vekil de onlardan geri kalmadı… Maldivler tatilinin torunlarla birlikte yapıldığında daha güzel geçtiğini haber verdi!...
Bu örnekleri nasıl değerlendirdiğimi soranlara şöyle diyeyim:
Bunlar kendini ele veren böcekler!...
Fakat, çoktan beri böcek oldukları halde, aramızda hala “insanmış” gibi dolaşanları ne yapalım?
Literatürde “meta fetişizmi” diye adlandırdığımız, başkaları tarafından üretilip değer atfedilen bazı metalara sahip olma hırsı ve sahip olduktan sonra da onun bağımlısı haline dönüşme durumu hangi mahallede yok ki?
Dinsizler, dindarlar, aydınlar, tüccarlar, sağcılar veya solcular… Kendilerini birbirinden farklıymış gibi pazarlayan bu grupların hangisinin yanına varsanız, para, mal veya statü ile olan ilişkilerinin bugün tıpatıp aynı olduğunu görürsünüz!...
Yaşadığımız metaforlarla hesaplaşma zamanı gelir mi acaba?
Zira, özgürleştiğimizi zannederken, mevcut sisteme daha da bağımlı hale gelip gittikçe köleleşiyoruz!
Sahip olduklarımız, bize sahip olmaya başlıyor… Ama hiçbirimizin umurunda değil!...
Gün gelir; yeniden hakikatin peşine düşme ihtiyacı duyar mıyız, bilmiyorum…
Hikayemizin sonu Kafka’nınki gibi bitmez inşallah…
Çünkü onun hikayesinde , “Böcek Gregor” bir daha kendi bedenine kavuşamıyor… Bizzat ailesi tarafından ezilerek öldürülüyor!...
Nedenini sorduğumuzda, bağımlılık haline getirdikleri menfaatlerin tanrısı öyle buyurdu diyor Kafka!...