Çoğumuz iş dünyasında başarının zorluklarla geldiğine inanarak büyüdük. Çalışkanlık, özveri, fazla mesailer ve “diğerlerinden daha çok çalışmalısın” baskısı ile şekillenen bir kariyer anlayışı… Bu, yalnızca bireysel başarı için değil, toplumun genel algısı için de neredeyse değişmez bir denklem gibi görünüyor. Zor olan yol, en değerli olan gibi kabul edildi; kolay olan ise yeterince uğraş verilmemiş, eksik bir yöntem gibi algılandı.

Ancak günümüzde artık daha farklı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Başarıya ulaşmanın yolu illaki zor ve yorucu olmak zorunda mı? Ya da iş dünyasında başarıyı çaba ve harcanan zaman üzerinden değil, üretilen değer ve verimlilik üzerinden ölçmeyi öğrenebilir miyiz?

İş dünyasında, ne kadar fazla çalışırsak o kadar başarılı olacağımız öğretildi. Ancak modern iş hayatı, sadece çalışkan olmanın başarı için yeterli olmadığını giderek daha fazla kanıtlıyor. Sürekli olarak yoğun mesai harcamak, tükenmişlik sendromunu beraberinde getirirken, inovasyon ve verimlilik aslında doğru yöntemleri kullanmak ve çalışmayı optimize etmek ile mümkün oluyor.

Peki, neden hâlâ “zoru seçmek” alışkanlığından vazgeçemiyoruz? Çünkü:

·         Kolay olanı seçmek tembellik gibi algılanıyor. Daha az çalışarak da aynı (hatta daha iyi) sonuçlara ulaşılabileceğine dair inanç eksikliği var.

·         Sistem, verimlilikten çok çabaya değer veriyor. Kendi sınırlarımızı tanımak ve buna göre çalışmak kültürel olarak desteklenmiyor.

Sonuç olarak, birçok kişi iş dünyasında daha iyi yolların var olduğunu bilmesine rağmen zorluk içermeyen bir yöntemin değerli olmayacağı gibi yanlış bir algıyla hareket ediyor. Oysaki bazen daha kısa ve kolay bir yol, daha uzun ve zahmetli olandan çok daha etkilidir.

“Zoru seçmek” kültürünün aksine, kolay olan yolu seçmek aslında zekice bir stratejidir. Akıllı çalışanlar, bir işin nasıl daha verimli ve etkili bir şekilde yapılabileceğini analiz eden ve gereksiz eforu en aza indiren kişilerdir. Bir projeyi daha az enerjiyle daha iyi yapabilecekken neden fazladan çaba harcayalım? O yüzden globalde “Don’t work hard, work smart.” deniliyor. Çok çalışma akıllıca çalış.

İş dünyasında birçok inovasyon, aslında iş yapış şekillerini kolaylaştırmak için geliştirildi. E-posta yerine kısa toplantılar, manuel raporlama yerine otomasyon, bireysel kararlar yerine kolektif zeka… Bunların hepsi “kolay” alternatifler gibi görünüyor ama aslında zorlukları ortadan kaldırarak işin özünü güçlendiriyorlar.

Eğer “çok çalışmak” yerine “doğru çalışmak” fikrini benimsersek, hem bireysel hem de kurumsal düzeyde büyük bir dönüşüm yaşayabiliriz.

 

Çünkü herkes daha iyi yolları hak eder. Peki, bunu nasıl gerçekleştirebiliriz? İş hayatında daha iyi yolları seçebilmek için:

1. "İşin içinde zorluk olmalı" algısını sorgulamalıyız.

Zorluk, işin kalitesini belirleyen bir unsur değildir. Çoğu zaman işin zorlaşması, süreçlerin verimsiz olmasından kaynaklanır. Daha iyi bir yöntem bulduğumuzda işin kalitesi düşmez, aksine artar. Bugün birçok başarılı şirket, çalışanlarını saatlerce çalıştırmak yerine daha akıllıca çalışmaya teşvik ediyor. Verimli olmak için illaki uzun saatler boyunca masa başında oturmaya gerek yok.

2. Daha verimli yöntemler geliştirmeliyiz.

Teknolojiyi kullanarak, iş akışlarını sadeleştirerek ve otomasyon araçlarını devreye alarak süreçlerimizi iyileştirebiliriz. İş dünyasında bazı ekipler hâlâ manuel rapor hazırlıyor, bazıları ise yapay zekâ destekli raporlama sistemleri kullanıyor. Kim daha hızlı ve doğru sonuç alıyor dersiniz?

3. Tükenmişliği başarıyla karıştırmamalıyız.

Başarı, yorgunlukla ölçülmez. Çok çalışmak bazen “işi doğru yapamadığımızın” da bir göstergesi olabilir. Oysa enerjimizi daha iyi yönlendirirsek hem işimizi daha etkili yapabilir hem de iş-yaşam dengemizi koruyabiliriz. İşini iyi yapan birinin gün sonunda bitkin düşmesi gerekmez.

4. Verimli çalışanı, fazla çalışan kişiden ayırt etmeliyiz.

Ne yazık ki iş dünyasında, çok mesai yapan kişi "fedakâr" olarak görülüyor, ama en iyi sonuçları çıkaran kişi her zaman en uzun saatleri harcayan değildir. Önemli olan, sonuçlara odaklanmak ve doğru öncelikleri belirlemektir. Eğer bir çalışan 8 saatte yapılması gereken bir işi 5 saatte yapıyorsa, kalan 3 saatte neden gereksiz toplantılarla veya fazladan işler eklenerek cezalandırılıyor?

5. İş ve özel hayat dengesi kurmaya öncelik vermeliyiz.

Kendimize vakit ayırmak, üretkenliğin ve yaratıcılığın en büyük destekçisidir. Dinlenmeyen bir zihin üretken olamaz. Eğer iş dünyasında en başarılı kişilere bakarsak, hepsinin iş dışında bir uğraşı olduğunu görürüz. Kitap okumak, seyahat etmek, spor yapmak… Bunlar sadece birer hobi değil, insanın zihinsel kapasitesini artıran yaklaşımlardır. İş hayatında gerçekten başarılı olmak için, iş dışında da güçlü bir yaşam kurmak gerekir.

Bunları hayata geçirebildiğimizde, sadece bireysel değil, kurumsal başarı da artacak. Daha mutlu, daha sağlıklı ve daha tatmin edici bir çalışma hayatı mümkün olacak. Eğer başarıyı zorlanmakla ölçmeye devam edersek, iş dünyasında asıl değerli olanı gözden kaçırabiliriz. Başarı, çaba harcamaktan değil, çabanın doğru yönlendirilmesinden gelir. Daha iyi yolların var olduğuna inanmalı ve sadece çok çalışmaya değil, iyi / akllıca çalışmaya da odaklanmalıyız.

 

Hepimiz zor olan değil, daha iyi olan yolları hak ediyoruz. Çalışma hayatımızı verimsiz süreçlerle, gereksiz yüklerle ve bitmeyen mesailerle tüketmek yerine, işimizi daha akıllıca yapmanın yollarını bulmalıyız. Çünkü daha az eforla daha iyi sonuç almak mümkündür. Bu yüzden, bir dahaki sefere iş hayatında bir yöntemin "kolay" olduğunu düşündüğünüzde, onu küçümsemek yerine neden etkili olduğunu düşünün. Çünkü bazen en iyi yol, en basit olan olabilir.

 

M.Efsun Yüksel Tunç

Eğitmen ve Yönetim Danışmanı

Yaşam ve Yönetici Koçu

efsun@indus.com.tr

https://www.linkedin.com/in/efsunyukseltunc/

Instagram @indusefsun

#çalışmahayatı #verimlilik #akıllıcaçalışmak #zamanıyönet #işveözelhayatdengesi #üretkenlik #kariyer #başarı #tükenmişliksendromu #doğruçalışmak #işkültürü #yeniçalışmaşekilleri #işdünyası #yenifikirler #kurumsalyaşam #verimliçalışmak #yetenekyönetimi #çalışankültürü #dengeliyaşam #inovasyon