Çoğu yazımızda üzerine basa basa memleketimizde oldukça yüksek bir hızla “değerler yozlaşması” yaşandığını belirtiyoruz…
Hatta, “yozlaşma” tanımının eksik kaldığını; yaşanan şeyin tam anlamıyla “çürüme” kavramıyla ifade edilebileceğini söylüyoruz…
Yozlaşmanın ya da son haliyle çürümenin ilk başladığı yer “milli kültür” alanı…
Buraya yerleşen mikrop, daha sonra “politika” alanına sıçrıyor… Oradan da “mesleki” alana metastaz yapıyor!...
Her ailede olduğu gibi ben de Pazar kahvaltılarını önemserim… Çoluk çocuk bir arada en azından kahvaltı saatini neşeli, eğlenceli geçirmek isterim…
Sofraya oturduğumuzda gelenek haline getirdiğimiz bir uygulamamız var… Televizyonda can sıkıcı siyaset haberleri yerine magazin programlarını açarız…
Bu Pazar da aynı şeyi yaptık haliyle… Fakat çayımı yudumlarken, ekrandan gelen bir ses çayı kursağımda bıraktı…
Muhabir ünlü oyuncuya soruyor:
- Aşk hayatın, ilişki durumun nasıl?
Kadın da cevap veriyor:
- Şu aralar yeni bir ilişkiye ihtiyaç duymuyorum!...
Evlilik hakkında mikrofon uzatılan başka biri de şöyle diyor:
- Evlilik eski dönemler için gerekliydi belki, ama şu çağda katlanılacak şey değil!... Allah korusun!... Geçici ve serbest ilişkiler yaşamak daha mantıklı!...
Ben de size soruyorum; medya ve iletişim araçları yoluyla 365 gün, 24 saat boyunca sürekli böyle mesajlar duyan bir genç, yolunu nasıl kaybetmez?
Toplumu eğitenlerin değil, toplumu eğlendirenlerin rol model kabul edildiği bir devirdeyiz…
Neden böyle derseniz; her ikisinin milli gelirden aldığı paya ve ücrete bakın anlarsınız!...
Geçim derdine düşmüş, hayatının neredeyse tamamını türlü çile ve sıkıntılarla geçiren eğitimcileri mi dinleyecek, yoksa onların bir yılda aldığı parayı bir günde kazanan “fenomenleri” mi?...
Okulda kazanılan beceri ve donanımlar çoğu kişinin ilgisini çekmez oldu!...
Hayatı daha kolay, daha hızlı ve daha zengin yaşayanları gördükçe gençlerimizin iştahı kabarıyor!...
Her deliliğin, her çılgınlığın, ahlak ve edep dışı her hareketin milyonlar kazandırdığı “Tiktok”, “Youtube” ve “İnstagram” gibi platformlar, ayrıca dijital yayın paketleri hem izleyici hem de takipçi sayılarıyla aldı başını gidiyor!...
Sel önüne kapılmış kütük gibi sürükleniyoruz… Ne zaman nereye toslayacağız belli değil…
Konuyla ilgili olarak gündemde olan, “dizi sektöründe” başlatılan soruşturmalar ve ilan edilen “aile yılı” hakkında düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum…
Radyo ve televizyon dünyasında sadece TRT’nin olduğu dönemlerde etkin bir yayın denetim kurulu görev yapıyordu…
Yayıncılık özelleşince, özel yayın kuruluşlarını denetlemek üzere, önce “muzır kurulu” sonra da “RTÜK” oluşturuldu…
Özellikle 80’li yıllarda bu yayın denetimleri oldukça ciddiye alınıyordu… Arkasında büyük halk desteği vardı…
Bugün, “sekülerci” diye tanımladığımız kesim iktidar üzerinde baskı oluşturunca, TRT’nin başına onlardan biri olan Cem Duna getirildi…
Yayın denetimi işi onun döneminde iyice sulandırıldı… İyi hatırlıyorum; sulandırma işine yılbaşı gecelerine Nesrin Topkapı dışında yüksek ücretler ödenen çok sayıda dansöz çıkarmakla başlandı!...
Benim de aktif gazetecilik yaptığım o yıllarda tanık olduğum ilginç bir olaydan bahsedeyim…
Devasa bir devlet bütçesiyle hazırlanan “Malazgirt Zaferi” isimli belgesel TRT’nin yayın denetimine takıldı…
Denetim Kurulu, “Malazgirt bir zafer değil, işgaldir” gerekçesiyle filmin yayınlanmasına izin vermedi!…
Konuyu birkaç hafta gündemde tutmamıza rağmen sonuç alamadık… Onca masraf çöpe gitti…
Yıllar sonra o raporu başkan sıfatıyla imzalayan S.A. adlı kişinin “çocuk pornosundan” yargılandığını okudum gazetelerde!...
Hiçbir zehir, zehir olarak ikram edilmez!... Allanır, pullanır; alıcısı reddetmesin diye çok kıymetli bir pakete dönüştürülür…
Bugün önemli bir ihraç ürünü diye övündüğümüz diziler, “kültürel yozlaşmanın” baş mimarları!...
Zaten yeterli bir içerik denetimi yapamıyorken; bir de işin içine “tekelleşme” girmiş!…
Prodüksiyonun, menajerlerin kurallarını kabul etmeyenler saf dışı bırakılmış!...
Teşbihte hata olmaz- benim “silahsız terör örgütü mensubu” diye nitelendirdiğim bu kişiler, kendi adamlarının dışındakilere zırnık bile koklatmamış!...
Bu açıdan; yayıncılık sektörüne yapılan operasyon geç kalınmış zorunlu bir operasyondur… Muhatapların her birinin maskesini düşürene kadar üzerine gitmek gerekir…
Yozlaşma veya yeni haliyle “çürüme” sürecini medya mahallesinde cerahat akıtan muslukları kesmeden durduramayız!...
Ülkemizin nüfus hareketleri, Türk Milletinin bekası açısından alarm vermektedir… Rakamlar açıklandı…
İlan edilen “Aile Yılı”, geçen yıl ilan edilen “Emekliler Yılı” gibi fos çıkmasın!...
Dostlar alışverişte görsün hesabı, göstermelik icraatla geçiştirilmesin!...
Ekonominin iyice daraldığı bir ortamda, eğer bir şeyi istisna tutacaksak, bazı patronların vergi borçlarını değil, gençlerin evlilik masraflarını tutalım…
İşsiz, güçsüz adam nasıl evlensin?... Eskiden, emekli babasına güvenip evlenenler vardı… Emekli babaların şimdi kendine bile hayrı kalmadı…
Evlilik kurumunu yıpratıp, kadın ve erkeği şimdiki dizilerin önerdiği “ilişki durumuna” bağlarsanız; yere düşmenizi bekleyen akbabalar sizi gelecekte neye bağlarlar tahmin dahi edemiyorum!...