Kendilerine "liberal aydın" tabir edilen bazı gazetecilerin ve üniversite hocalarının "Kürtler'in ayrılması" fikrine sıcak baktığını söylemiştim...
Güneydoğu bölgemizi bir tür Cezayir sömürgesi, kendilerini de ellili yıllarda efsanevi Les Deux Magots kahvehanesinde tepişen Jean-Paul Sartre ve arkadaşları gibi görüyorlar. (Bu durumda ben de onunla bu yüzden kapışan Albert Camus olurum, ona göre ha! Vallahi aşağısı kurtarmaz.)
Onlara göre "bu iş" eninde sonunda olacak, vakitlice kabul edilsin de daha fazla kan dökülmesin.
Yani, PKK'nın kazandığı kabul ve tescil edilsin.
Yani Türkiye Cumhuriyeti yenilgiyi kabullensin.
Hükümete buna yanaşmadığı için kızıyorlar ve kendi formüllerini uygulayacak yeni bir lider, yeni bir parti arıyorlar. Hatta bu açılımı CHP'den bekleyebilecek kadar da saçmaladılar. (Bırakınız uçsunlar, bırakınız geçsinler!)
Elbette önce federasyon... Yeni anayasa bir federal devlet kursun, birkaç zaman sonra da plebisit yapılsın. Dertleri bu!... (Bir federe Kürt eyaletinin daha en başından PKK'nın "eline geçmeyeceğini" varsaymaları bir aymazlık mı, yoksa bir tuzak mı? Çünkü bunlar PKK'ya da "kızar gibi" yapıyorlar ama aslında sempatiyle yaklaşıyorlar.)
Nankörlük ediyorlar. Şu anda fikirlerini "serdetmelerini" de, gazetelerini çıkarmalarını da, kodeste olmamalarını da, hatta hayatta olmalarını bile "Tayyip'e" borçlu olduklarını unutuyorlar. Bu iktidar olmasaydı faşistler liberal aydınların reisini şimdiye kadar çoktan temize havale etmişlerdi!...
Hükümetin Kürt vatandaşlarımızın demokratik hakları konusunda atmış olduğu dev adımları, barış görüşmelerinde "su koyuveren" tarafın PKK olduğunu görmezden geliyorlar.
Son zamanlarda esaslı bir saldırıya geçen PKK'nın gaddar tutumu yüzünden yeni anayasanın "federal olma" şansını yitirdiğini, halkın bunu onaylamayacağını, o trenin PKK yüzünden kaçtığını da görmek istemiyorlar.
Hani gerçekten bir plebisit yapılsa da ayrılmak "istemeyen" Kürtler'in çoğunlukta olduğunu görseler acaba ne yaparlardı?
Reislerine bir şey sormak isterim... (Nasıl olsa doğrudan cevap vermek yerine adı sanı duyulmamış birtakım adamlarına yazdıracaktır, zarar yok.) 1914 yılı sonlarında bir gün... Albay Mustafa Kemal, Enver Paşa'ya deseydi ki...
"Oğlum Enver... Bu işin sonu yok... Almanya'nın bu savaşı kazanacağı da yok... Biz bu devleti bu şekliyle elimizde tutamayız... Gel vakitlice kendimiz tasfiye edelim... Araplar'ı bırakalım gitsinler... Ermeni ve Rum nüfusunu da mübadele edelim... İstersen Kürtler'le bir federasyon kuralım..."
Enver onu ossaat kurşuna dizdirir miydi?
Evet. Elbette.
Günümüzde bir Enver yok (Enverler kuzu oldular), başbakanı kurşuna dizdirecek babayiğidi(!) de analar henüz doğurmadılar ama Tayyip Erdoğan'a bu şekilde davranmadığı için kızıyorlar...
Başımıza ne gelecekse, kâğıt üzerinde ahkâm keserek değil, yaşanarak gelecektir.
(Sabah gazetesinden alınmıştır)