Rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun geride miras bıraktığı altın değerindeki cümlelerinden biri şu:

-          Mükemmel değil, merhametli çocuklar yetiştirin. Karıncaları ezmeyen, ağaç dallarını kırmayan, çiçekleri ezip geçmeyen, sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar…”

Merhamet duygusu aslında her insanın doğuştan sahip olduğu bir yeti…

Fakat “işlemeyen demir pas tutar” misali, eğitimle birlikte geliştirilmediği takdirde,  bu duygu insanın yüreğinden kaybolur gidiyor…

Çocukluktan itibaren gerek aile içinde ve gerekse okul ortamlarında, sevgi dolu ve kucaklayıcı  şekilde verilen her eğitimin, kurulan her iletişimin oldukça  büyük bir önemi var…

Filistin’de yaşanan olaylar karşısında tamamen sessizliğe bürünen dünyamızda, cevapsız kalan binlerce merhamet çağrısı bunun açık bir göstergesi değil mi?

Merhamet, bir başkasının acısını kuru kuruya hissetmek değildir… Merhamet, aynı zamanda o acıyı dindirmek için kişiyi eylem yapmaya mecbur bırakan duygunun adıdır…

Merhamet, şartlara veya farklı durum ve değerlere göre değişmez…

Yahudi ise acırım, Müslümansa acımam; yada Müslümansa acırım, Yahudi ise acımam” şeklindeki tutumların hiçbiri bu kavramın çerçevesine girmez…

Adalet ve insan sevgisi gibi birçok önemli erdemin kaynağı yalnızca merhamettir…

Merhamet sahibi olmayan kişinin kul hakkına saygısı olmaz… Kalbinde sevgiye ve yüreğinde hoşgörüye rastlanmaz…

Tüm insani değerlerin özünde yer tutan merhameti,  sadece bir acıma hissi ve basit bir iyilik yapma isteği olarak tanımlamak yanlıştır…

Merhamet; insanları sürekli iyiliğe ve doğruluğa yöneltmeli; onların her zaman, her alanda olumlu tutum ve davranışlar sergilemesine yol açmalıdır…

Bugünün dünyasına bakıldığında; başta merhamet olmak üzere adalet, güven, iyimserlik, mutluluk, ümit, sevgi, vefa ve sabır gibi pek çok olumlu duygunun insanlığın epeyce gerisinde kaldığını görüyoruz…

Öte yandan öfke, korku ve kaygı gibi olumsuz duygularda ise tam aksine bir hızlanmaya şahit olmaktayız…

Bu gidişle, bahsettiğim bu olumsuz duygular insanlığın önünü tamamen kapatacak!...

Sosyal ilişkilerdeki gittikçe artan yozlaşmayı ben böyle değerlendiriyorum…

Merhamet azaldıkça pozitif psikolojinin “koruyucu” olarak tanımladığı pek çok şey de beraberinde ortadan kayboluyor…

Duygusal zekamız, depresyon, anksiyete ve stres gibi bir dizi yeni sorun üretiyor akabinde…

Daha Türkçesi bunalıyoruz ve bunalmaya başlıyoruz…

Bu bunalım yangınına küresel iklim değişikliği de rüzgar misali destek verince, adeta sudan çıkmış balığa dönüyor ve kıvrandıkça kıvranıyoruz…

Tahammül sınırlarımız daralıyor; her olay ve durumda bencilleşiyor ve sadece kendimizi ilgilendiren olumsuzluklara karşı duyarlı hale geliyoruz…

Gerisine kapıları kapatıyoruz…

Hepimiz aynı tencerenin içindeyiz…“Ben bu durumda değilim” diyenler inandırıcı değil…

Herkes sıcaklıyor, herkes terliyor, herkes bunalıyor…

Acilen, hepimizi rahatlatacak seviyede bir “merhamet rüzgarına” ihtiyaç var…

Bu noktadan hareketle son sözü; merhamet duygusunu eyleme geçirme konusunda bizlere rehberlik eden, sevgili Barış Manço’ya bırakalım:

Yaz dostum, yoksul görsen besle kaymak bal ile,
Yaz dostum, garipleri giydir ipek şal ile,
Yaz dostum, öksüz görsen sar kanadın kolunu…
Yaz dostum, kimse göçmez bu dünyadan mal
ile.”