Basında bu yönde haberler çıktığı için konuyu HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur’a sordum. Tereddütsüz “hayır” dedi:
- Özel yetkili mahkemelerde görev yapan hiçbir hâkim ve savcıyı kendisi istemeden hiçbir yere atamıyoruz, görevinde değişiklik yapmıyoruz. Ancak özel sebeplerle kendisi tayin isteyen bazı arkadaşlar var, onların taleplerini tabii inceliyoruz.
Sayın Okur, kritik davalarda, çok ciddi bir sebep olmadıkça atama ya da görev değişikliğini prensip olarak doğru bulmadıklarını belirtti. Katılıyorum buna... Zira HSYK’nın çeşitli soruşturma ve davalardaki tutumlarına göre hâkim veya savcı atamaları yapması, yargıya müdahale olurdu.
‘Pehlivan tefrikası’
Hâkim ve savcıların “yanlış” kararlarını düzeltecek tek merci, yine yargı içinde “itiraz” ve “temyiz” makamlarıdır. HSYK da hükümet ve Meclis de karışamaz. Ancak yargıdaki süreçler toplumsal bir soruna dönüşmüşse o zaman siyaset buna ilgisiz kalamaz. Meclis, yargı yerine geçip karar vererek değil, kanuni düzenlemeler yaparak sorunu çözmeye çalışır.
Bugün bu aşamadayız. Artık sadece muhalefet değil, iktidar da bu mahkemelerin uygulamalarındaki “ölçüsüzlük”ten şikâyetçi: İşte, Adalet Bakanlığı’nın 3. yargı reform paketi Meclis’te, 4. paket yolda... Başbakanlık’ta da bu mahkemelerin yetkileri üzerinde tasarı çalışması yapılıyor.
Hatırlatayım, “ölçülülük” ve “orantılılık” AİHM içtihatlarında yer alan, bağlayıcı nitelikte evrensel hukuk kavramlarıdır.
Alzehimer hastası 76 yaşındaki bir eski komutanı tutuklamak “ölçülü” bir karar mıdır? Kaçacak mıydı, delil mi karartacaktı?!
Danıştay katili bir sanıkla eski bir Genelkurmay Başkanı’nı “davaları birleştirerek” aynı dava torbasına sokmak, böylece davaların da uzamasına yol açmak “ölçülü” bir davranış mıdır?!
Uzayan davaları Cemil Çiçek “pehlivan tefrikası”na benzetirken haksız mı?
Örnekleri çoğaltmak mümkün...
Yetki ‘ölçülü’ olmalı
Bu mahkemeler Türkiye’de terörle, mafyöz suçlarla ve darbe girişimleriyle mücadelede alkışlanacak başarılar kaydetmiştir. Demokrasinin güçlü olmasının şartlarından biri de yargının güçlü olmasıdır; bütün bunlara amenna!
Ama siyaset biliminde bir kural vardır, liberal Lord Acton’dan esinlenerek belirteyim, “güç, kullanıldıkça daha çok kullanma arzusu yaratan, gittikçe otoriterleşerek bozulmaya yatkın bir olgudur”.
Onun için demokrasilerde siyasi gücün denetlenmesi ve dengelenmesi, yargısal gücün de “ölçülü ve orantılı” olması şarttır.
Evet, bu mahkemeler yer yer yetkilerini aşırı kullanmaktadır fakat Türkiye’nin hâlâ bu mahkemelere ihtiyacı vardır. Örgütlü suçlar konusunda uzmanlaşmış olan bu mahkemelerin kaldırılması ve böyle karmaşık suçlara sıradan ağır ceza mahkemelerinin bakması sistemde adlî zafiyet yaratabilir.
Doğrusu, evvela bu mahkemelerin kendilerine yöneltilen hukuki eleştirileri ve AİHM kararlarını dikkate alarak özellikle tutuklama tutkusunu bırakmasıdır. İkincisi, gündemdeki yargı reform paketlerinin çıkmasıyla bu mahkemelerin yetkilerinin “ölçülü ve orantılı” hale getirilmesidir.
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)