Önce hukukun üç temel ilkesinden bahsetmek istiyorum.
- “Masumiyet asıldır, kişi suçsuzluğunu ispat zorunda bırakılamaz...”
Ama Menderes ve arkadaşlarını yargılatmak için, hukuk profesörleri askerlere gittiler, aynen “Demokrat Partililerin hepsi suçludur, suçsuz olduklarını ispat etmelidirler” diye konuştular... Yassıada cinayetleri böyle başladı!
- “Tabii hâkim ilkesine aykırı, olağanüstü mahkemeler kurulamaz.”
Ama 27 Mayıs’ta yine hukuk profesörleri Demokrat Partilileri yargılamak amacıyla “inkılap mahkemesi” kurulması için fetva verdiler! Yassıada Divanı böyle kuruldu!
- “Geçmişe yürüyen ağırlaştırıcı ceza kanunu çıkarılamaz!”
Ama 27 Mayıs’ta hukuk profesörlerinin fetvasıyla, geçmişe yürüyen ceza kanunu değişiklikleri yapıldı, Menderes ve arkadaşları böyle mahkûm edildi!
Tarihe karşı sorumluluk
Bu profesörlerin çoğu Menderes’e siyasi düşmanlıktan, bir kısmı da o dönemde esen “devrim” rüzgârlarından etkilenerek bu utanç fetvalarına imza koymuşlardı. Tarihin kendileri hakkında ne hüküm vereceği akıllarına gelmemişti.
Bugün adlarını vermekten ben utanıyorum!
Abdi İpekçi’nin “İhtilal’in İçyüzü” adlı kitabı ile Tekin Erer’in “Yassıada ve Sonrası” adlı kitaplarında ayrıntılı bilgiler ve isim listeleri vardır. Aydın Menderes’in “Babam Adnan Menderes” adlı kitabında derli toplu hukuki bilgiler vardır. (Doğan Kitap)
İşte yarım yüzyıl geçti; darbeciler ve onların ‘hukuk’çuları bugün eleştiriyle, kınamayla anılıyor. Keşke günün rüzgârına kapılmak yerine hukukun temel ilkelerine bağlı kalsaydılar, değil mi?
Onurlu hukukçular
Böyle onurlu hukukçular da olmadı değil. Dönemin Yargıtay Başkanı merhum Recai Seçkin, kurulacak ‘Yüksek Adalet Divanı’ adlı ihtilal mahkemesinde görev almayı reddetti! Halbuki darbeciler ‘seçmece’ hâkimlerle ihtilal mahkemesi kurmak yerine anayasadaki Yüce Divan yoluna gitseydiler, Recai Seçkin Yüce Divan Başkanı olarak çalışacaktı. İhtilal mahkemesinin başkanlığını ise onurlu bir hukukçu olarak reddetti.
Utanç fetvasına profesörlerden bir tek merhum cezacı Prof. Tahir Taner yüksek sesle karşı çıkmış ve ‘devrimci’ bir medeni hukuk doçenti tarafından “inançsız” diye suçlanmıştı!
Hukuk tarihimizi yazanlar elbette Seçkin ve Taner’den saygıyla bahsedeceklerdir.
Adaleti tersinden okumak
27 Mayıs cuntasının kurduğu ‘Yüksek Adalet Divanı’ adlı “siyaseten katl” mahkemesinin arkasındaki büyük panoda “Adalet Mülkün Temelidir” yazıyordu! Mahkemenin bu vecizeyi tersinden uyguladığını anlatmak için Menderes’in bakanlarından Samet Ağaoğlu, bu vecizenin tersini kitabına bölüm başlığı yapmıştır: “Ridilemet Nüklüm Telada!”
27 Mayıs “mülk”ü yani devleti, kamu düzenini öyle bir sarstı ki uzun yıllar düzeltilemedi.
Bugün merhum Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı derin saygıyla ve rahmetle anıyorum. Mezarlarını ziyaret eden ilk CHP Genel Başkanı olarak ahlaki bir tavır ve siyasi bir açılım ortaya koyan Kılıçdaroğlu’nu bundan dolayı kutluyorum.
Netice: Hâkimler her devirde hukuku her şeyden üstün tutmalı, tarihin haklarında vereceği hükümle çocuklarına nasıl bir isim bırakacaklarını da iyi düşünmelidirler.
Yarın Prof. İzzet Özgenç’in yeni çıkan kitabını esas alarak “örgüt davaları”nı ve İlker Başbuğ’un “terör örgütü yöneticisi” diye suçlanmasını yazacağım.(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)