BAŞBAKAN'ın talimatı üzerine üçten fazla çocuk yapmaya girişecek olan tipik bir Türk evinde hayat boyu en fazla duyulacak üç sohbet cümlesi şunlar olacak: "Merhaba", "Hoşça kal" ve "Yine hamileyim".
Bunlar en tipik Türk sohbetinin en fazla tekrarlanan üç cümlesi olacak. Sizi bilmem ama benim güzel bir sohbet için daha fazla cümleye ihtiyacım var.
*
"En az üç çocuk yapın" derken Başbakan aslında nüfusun kalabalıklaşmasını değil, her Türk vatandaşını iyi bir şair yapmayı amaçlıyor. "İyi şiir yazmak için şairin biraz acı çekmesi gerekir" denir ya, üç çocuk sahibi olanların kötü şiir yazı yazmaları imkânsız hale gelecek. İleride her Türk bir mikro Necip Fazıl Kısakürek haline gelecek.
*
Çocuk sorunsalı konusunda bir de soyut düşüncem var. Eğer sizin anne ve babanızın hiç çocuğu olmadıysa sizin de çocuk sahibi olmanız şansı epeyce düşüktür.
*
Başbakan "Çok çocuk yapın" derken Türk evlerinde kadın-erkek arası eşitliği ve işbölümünü artırmayı amaçlıyor. Çünkü bir eski bilgenin sözü der ki: "Çocuğunuza her gün bir şaplak atın, bunun neden attığınızı siz bilmeseniz de çocuğunuz nedenini iyi bilecektir ve bunu katiyen yadırgamayacaktır."
Çocuklara her gün bir şaplak, Türkler arası kadın ve erkek işbölümünü sağlamlaştıracaktır; çünkü hiçbir insanın bu kadar fazla sayıda çocuğa tek başına tokat atacak ne zamanı ne de dermanı olabilir.
*
Başbakan'ın tavsiyesi tutulursa Türkiye'de Alzheimer hastalığının kökü kurutulacak. Çünkü en az üç çocuk yapan Türkler hayatları boyunca gelebilecek her ani sorunda çocukların her birinin adını ve yaşını doğru bilmek zorunda kalacaklar. Bu da beynimize hayat boyu eğitim anlamına geleceğinden sonradan Alzheimer olma ihtimalimiz kalmayacak.
*
Çok çocuklu her Türk yaşlılıkta daha güzel bir yaşama kavuşacak. Çünkü yaşlandığımızda artık sadece tek bir çocuğun arayıp bulduğu huzurevinde değil üç çocuğun birbirleriyle yarışarak bulduğu huzurevinde yaşayacağız. Bildiğiniz üzere, her konuda olduğu gibi bu konuda da rekabet kaliteyi artırır.
*
Groucho Marx'ın çocuğuna yönelik şu ünlü lafını hatırlayın: "Ben annenle çocuk istediğim için evlendim. Şimdi sen geldiğinde yaşadığım hayal kırıklığının boyutunu anlayabiliyor musun." Bu sözü biz Türkler artık söyleyemeyeceğiz. Çünkü bu lafı çoğul halde tekrarlamak komik etkisini fena halde azaltıyor. O zaman laf trajikleşiyor.
*
Herkes en az üç çocuk sahibi olduktan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi atasözü şu olacak: Evlenmeden önce çocukların nasıl yetiştirileceği üzerine kafamda yüzlerce teorim vardı, ama çocuğum yoktu. Şimdi ise üç çocuğum var ve ortada hiçbir geçerli teorim kalmadı.
*
Her çok çocuklu Türk ileride rahatlıkla müteahhit olacak. (Az çocuklular da öyle olacaklar ama bu çok daha farklı ayrı bir yazı konusu.) İleride her müteahhidin inşaat maliyetleri düşecek; çünkü bilim gösterdi ki eline bir çekiç verilen her çocuk anında yıkıp tahrip edeceği bir yer aramaya başlamaktadır. Çocuklu aileler bunu evlerinde yaşananlardan iyi bilirler. Şimdi her türk müteahhidi yıkım işini bedavaya getirme şansına sahip olacak.
*
En az üç çocuk yaptıktan sonra her Türk salı günü yapılan siyasi parti grup toplantılarını büyük bir ilgiyle izlemeye başlayacak. Çünkü oradaki kuru gürültü, evdeki normal gürültüden sonra herkese daha güzel gelmeye başlayacak.
*
Başbakanımız aslında kadınlarımızı ev temizliğine vakit ayırmaktan kurtarmak istiyor. Çok sayıda çocuğu kadına aslında "ev işinden özgürlük sağlasın" diye tavsiye ediyor. Bu da Başbakan'ı bir feminist haline getiriyor.
Çünkü herkesin bildiği gibi çocuklar büyürken ev temizliğine girişmek, kar yağmadan önce karı kürekle temizlemeye çalışmaya benzer. İkisi de eşit miktarda anlamsızdır. Evi baştan pis bırakmanın her gün temizlemekten sonuç itibarıyla hiçbir farkı olmadığı görülünce herkes rahatlayacak ve bu topraklarda ev temizliği işi tarih olacak.
*
Başbakan aslında pazartesi karamsarlığını Türkiye'de yok etmek istiyor. Çünkü hiçbir en az üç çocuklu baba pazartesi işe moral bozukluğuyla gidemez; bu mümkün değil. Pazartesi sendromunun yerini şimdi de cuma sendromu alacak. Herkes hafta sonu stresi yaşamaya başlayacak. Fazla stresten devrilip uyurlarsa bunun da güzel bir yönü olabilir, belki hafta sonunda piknik yapan Türk sayısı böylece düşer.
*
Türkler seks yapmadan çocuk yapmak üzerine yeni orijinal fikirler bulacaklar. Çünkü tek bir çocuk gelince bile sekste yaşananlar hatırlanınca sayı üçe çıkınca ne olur hiç düşünebiliyor musunuz? Türkler seks yapmadan ve tüp bebek yoluna gitmeden yine de çocuk yapma yolunu muhakkak bulurlar ve bu da ülkemize ayrı bir onur kazandırır.
*
Bebekler ağlamasıyla meşhurdur, büyüyünce de ağlamanın yerini konuşma alır ve konuşmaları da 30 ile 40 yıl arası sürebilir. Şimdi bunu düşünün ve aklınıza geleni 3 veya 5'le çarpın bakalım aklınıza gelenlere tahammül edebilecek misiniz.
*
Sizin evde yaptığınız her saçma konuşmayı, her saçma davranışı çocuklar dışarıda aynen tekrar ederler. Bu sadece tek bir çocuk tarafından yapıldığında yeteri derecede utanç vericidir. Bir de bunun üç ayrı çocuk tarafından yapıldığını düşünürseniz utançtan şimdiden yerin dibine batarsınız.
*
Bitirmeden sezaryenle ilgili bir şey de söylemeliyim. Ben sezaryenle doğmuşum, bunun şimdiye kadar üzerimde olumsuz bir sonucu olmadı. Toplum içindeki davranışlarım da son derece normal. Sadece evden dışarıya çıkmaya her karar verişimde, dışarıya kapı yerine pencereden çıkmak istiyorum. Bu yönde içimde nedense inanılmaz bir arzu var.
Tehlikenin ucundan döndüm
GEÇEN gün, "ağzıma geleni sansürsüz söyleme" yeni durumum nedeniyle canlı yayına çıkmamın Rana tarafından yasaklandığını anlattığım günden bir gün sonra Esin Övet ile birlikte sunduğumuz Alt Üst Muhabbetler programında en olmaması gereken şey oldu.
O halimde başıma en fazla gelmemesi gereken şey geldi. Tehlike kapıya dayandı; neyse kendimi olağanüstü zorlayarak bunu da ucuza atlattım. Neler olduğunu "Medyatık" blogumda detaylı anlattım. www.haberturk.com adresinde bloglar bölümünde.
(Haber Türk Gazetesinden alınmıştır)