103’ü çocuk olmak üzere 768 Yahudi boğularak öldü! Korkunç bir faciadır bu.
Kurtulan tek kişi, David Stoliar, gemiyi Türkiye’nin batırdığını tahmin ettiğini söyledi.
Yetmiş yıl sonra saygıya layık bir insani hassasiyetle İstanbul’da Struma kurbanları için anma tören yapılmıştı. Törende bazı konuşmacılar geminin batırılmasını “Ankara’nın emir verdiği bir cinayet” diye nitelemişlerdi! (Hürriyet, 25 Şubat 2012)
Struma’yı kim batırdı?
Fakat Sovyetler çökünce açılan arşivler Struma’yı Sovyetler’in batırdığını ortaya koymuştu.
Araştırmacı Halit Kakınç’ın Struma adlı kitabı yeni yayınlandı. Dün tanıtımı yapılan kitapta Sovyet belgesi ilk defa Türk kamuoyuna açıklandı. Karadeniz’deki bu tür gemilerin batırılması için “İlerici Halkların Büyük Önderi Stalin Yoldaş” emir vermiştir, Struma’yı ShCh-213 adlı Sovyet denizaltısı torpille batırmıştır!
Halit Kakınç Tek Parti Rejimi’ndeki otoriter ‘Türkçü’ politikaları belgelerle anlatıyor. Bunlar gerçektir. 1942’deki Varlık Vergisi bu vahim politikalardan biridir.
Fakat Kakınç, Struma’nın Ankara için ciddi bir siyasi sorun haline geldiğinden de kısaca bahsetmiş. Struma faciasının asıl sebebi Ankara’nın Türkçülüğü değil, İkinci Dünya Savaşı’nın bu en karanlık döneminde “tarafsız ülke” olarak kalma çabasıdır.
‘Tarafsız ülke’ telaşı
Naziler bütün Balkanlar’ı işgal etmiştir. Nazi savaş makinesi, Kafkas petrollerine ulaşmak için Türkiye’yi çiğneyip geçebilir!
Hükümet, İstanbul’u boşaltma kararını bile almıştır!
Berlin, “Struma’da salgın hastalık var” diye Ankara’ya baskı yapıyor!.. Filistin’de artan Yahudi nüfusunun erken bir Arap tepkisi yaratmasından çekinen İngiltere ise Ankara’yı “Struma’nın Filistin’e gitmesine izin vermeyin” diye sıkıştırıyor!
“Tarafsız ülke” durumunu korumak için adeta çırpınan Ankara, çalışabilecek erkek nüfusu silah altına almış, üretim yarı yarıya düşmüştür; ülkede açlık vardır! Mehmetçiğin silah ve teçhizatı çok yetersizdir...
Ankara ırkçı olduğundan değil, Kakınç’ın isabetli deyimiyle “tarafsızlığına halel getirecek uygulamalardan uzak durma” telaşıyla, “bu sorundan kurtulmak” için Struma’yı Karadeniz’e çıkarmaktan başka yol bulamamıştır.
Struma, Sovyet denizaltısı tarafından orada batırılmıştır.
Boraltan faciası
1944’te artık Kızılordu korkusu vardır. Stalin zulmünden Türkiye’ye sığınan 147 Azerbaycanlı Türk, bu korkuyla Sovyetler’e iade edilmiş ve Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü’nün öbür tarafında kurşuna dizilmişlerdir!
Korkunç bir faciadır bu.
Ama bazılarının yazdığı gibi sebep “Milli Şef’in Türklüğe ihaneti” değildir. Birinci Dünya Savaşı’nın facialarını ve ülkenin işgal edilmesinin felaketlerini yaşamış olan İsmet, Fevzi, Karabekir, Rauf neslinin İkinci Dünya Savaşı felaketinden Türkiye’yi koruma telaşıdır!
Yoksa, İnönü ve arkadaşları, Kırım, Kafkasya ve İran Türkleri konusunda ‘iç kabine’de müzakereler yapmışlar, fakat Nazi orduları yenilince bunları elbette rafa kaldırmışlardı.
Milliyetçilik ve karşı-milliyetçilik yahut sağcılık, solculuk gibi duygular tarihe bakarken bizi tek gözlü yapmamalıdır. Zira, daha vahimi, günümüze de tek gözlü bakmak gibi bir bağnazlığa mahkûm eder bizi.
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)