Sosyal medya demokratik hak ve özgürlükler açısından bireyler olarak etik kurallarına sadık kaldığımız sürece mükemmel bir tartışma ve fikir bildirme ortamı.
Eskiden basın bildirisi yazan biz politikacılar günümüzde bir twitter ya da facebook gibi sosyal medya olanakları ile görüşlerimiz medyaya hatta direk kamuoyuna iletebiliyoruz.
Örneğin Türkiye'nin AB Bakanı Egemen Bagış 600 binin üzerinde takipçiye sahip. En iyi satan bir gazetenin bile o kadar okurunun olmadığını düşünecek olursak bazen bir twitin başkaları tarafından yayılması ile birlikte bir milyon kişinin üzerinde bir kitleye ulaşması müthiş bir olay.
Ancak bu güzel diye tanımladığımız olanak beraberinde sorumluluklar da getirmekte.
Özellikle gerek resmi gerekse özel sektörde insanlara hizmet veren şahıslar bazen "bu benim özel sayfam" hatasına düşerek yazdıkları ile çalıştıkları kurumlara zarar verdiklerini farkedememekteler.
Örneğin bir bankanın basın sözcüsü özel yaşamında muhalif olduğu hükümete karşı ahlak kurallarını zorlayan bir stilde twitler attığında ya da facebook'taki yüzlerce arkadaşı ile "hükümete yönelik hukuki olarak sorunlu iddiaları" paylaştığında bunu okuyan bankanın müşterileri çok rahatsız olabiliyor ve şikayet ediyorlar.
Ya da ülkesini turizm alanında temsil eden bir devlet görevlisi "gaza gelip" çok iyi "ödenen" bir devlet memuru olduğunu unutarak tüm gününü sosyal medyada mesaj atmakla ve de bu mesajların içerikleri temsil ettiği resmi kurumun politikası ile de çelişkili olduğunda okuyanlar "bunun her halde işi gücü yok habire mesaj atıyor" diye yorum yapabiliyorlar. Daha kötüsü "bu nasıl devlet memuru, yazdıklarından haberi yok mu" diye yakınıyorlar.
Düşünün bir ülkenin başbakanını, korumalarını ve devlet bakanını sürekli ağarlayan bir otelin müdürü birden gaza gelip bir başbakan hakkında resmen küfür yazarak hakaret ettiğinde hiç mi düşünmüyor "bir daha otelimize geldiklerinde ceketimi ilikleyip onların yüzüne gülerken kulaklarım kızarmayacak mı?" diye.
Ya da bir medya grubunda çalışan genç bir bayan sosyal medyada "bir partiye gönül vermiş ya da sempati duyan insanları o..... çocukları" diye tanımlarken bunu şahsi görüş olarak açıkladığına inanma saflığında olsa bile çalıştığı medya grubu için insanların "burada kimleri çalıştırıyorlar" diye kafa salladıklarını düşünemiyor mu?
Sosyal medyanın arkasına saklanarak başkalarına küfretmek aslında bir zayıflık göstergesi.
Bir insanın suratına ya terbiye kuralları dolayı ya da cesaretiniz olmadığından söyleyemedikleri hakaret ve küfürleri tuşlara basarak söyleyince bunun "etik ya da yasal" olduğunu sananlar çok yanılıyor.
Tüm dünya genelinde ve özellkle demokrasilerde güvenlik birimleri bu alanda çok uzmanlaştılar. Sonradan silinse bile twitter ya da facebook'ta yazılan bir tehdit, küfür ya da hakaret çok kolay tespit edilebiliniyor.
"Bu benim kişisel sayfam" palavrası da kimseyi kurtarmıyor.
Örneğin Almanya'da yazdığınız isterse bir kelime olsun okur sayısı üçü geçtiği andan itibare suç kapsamına girebiliyor. Sosyal medyada yazdığınız başkaları hakkında küfürler ve hakaretler ve de daha kötüsü cana ya da mala tehditler ihbar edildikleri an suç muamelesi görmekteler.
Sıradan vatandaş ihbar etmekle uğraşmak istemediğinden yazanı siliyor ya da bloke ediyor.
Ancak "yüksek makamlara" sahip şahıslara yönelik yazılanlar içeriğinde göre resmi makamlarca takip altına alınıyorlar. Demokrasilerin sağlıklı işleyebilmesi için doğru olanı da o. Yüz yüze ne söylememiz "suç" ise sosyal medyada da ayınısı.
Son günlerde KKTC'de AK Parti'ye gönül vermiş insanlar ya da sosyal medyada başkalarının sert eleştirilerine karşı görüşlerini bildirenlere yönelik belli bir sosyal medya çevresinin baskısı olduğu şikayetlerini sürekli okumaktayım. Hatta bir bayan "eğer o zamana kadar beni öldürmezlerse" yazacak kadar etkilenmişti. Ben bunun "mecazi" anlamda yazılmış olduğuna inanmak istiyorum.
KKTC'de hep gurur duyulan hoşgörünün sosyal medyada farklı görüşlere sahip olan insanlar içinde geçerli olduğunu bazı malüm çevreler de anlayabilirse yaşam daha güzel ve sosyal medya daha keyifli olur.
Ayrıca aynı görüşte olmayanlara tahammülü olmayanlar da başkalarının mesajlarını okumak zorunda değil. Ya da küfür ya da hakaret etmeden tartışacak kapasite de olmayanlar da boylarından büyük tartışmalara girmek zorunda değiller. Haksız mıyım?