Ankara'daki gelişmeler, sanki bu aralar Suriye olayındaki aksamalara ilişkin bir fatura kesilebileceğini gösteriyor.
Suriye’nin düşürdüğü Türk savaş uçağıyla ilgili dün üç önemli gelişme vardı.
Akşam gazetesinde İsmail Küçükkaya’nın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’i konuşturması bunların en önemlisiydi. Birkaç bakımdan önemliydi. Birincisi, “Savaş çıkaracak halimiz yok” demesiydi. Bu kuşkusuz savaş istemediği en son Star gazetesinde yayımlanan anketle tespit olunan Türk halkının hislerine tercüman olan bir ifadeydi. Öte yandan bu cümledeki ‘Halimiz yok’ bölümü izaha muhtaç bir ifade idi.
İkinci olarak Özel, “Ne yapacaksınız?” sorusuna “Ne yapacağımızı, yapınca görürsünüz” gibi bir cevap veriyordu. Bu cevap dün yalnızca sosyal medyada konuşulmadı. Aynı zamanda, örneğin Reuter haber ajansının “Türkiye’nin havlaması ısırmasından kötü” gibi kabul edilmesi mümkün olmayan, kışkırtıcı bir giriş yaptığı bir yorum yayımlamasına da meydan verdi. Yorumda, 9 Türk vatandaşını öldüren İsrail’den sonra Suriye’nin de bir şey olmamış gibi yoluna devem ettiği gibi, neredeyse “Neden Türkiye saldırmıyor?” sorusunu soracak ifadeler yer alıyordu.
Üçüncüsü, Orgeneral Özel RF-4 uçağının Suriye karasuları dışında düşürüldüğünün radar görüntüleriyle kesinleştiğini, radar görüntülerinin elde olduğunu söylüyordu.
Buradan, diğer gelişmeye geçiyoruz. Diğer gelişme, Milliyet’ten Fikret Bila’nın Genelkurmay Sözcüsü Tuğgeneral Baki Kavun ile soru-cevabını yayımlamasıydı. Sözcü, Suriye’nin Türk uçağını füzeyle vurduğuna ilişkin henüz herhangi bir radar izine ya da füze radarının uçağa kilitlendiğine dair bir kayda rastlanmadığını söylüyordu. Özel’in radar görüntülerinin elde olduğu açıklamasıyla birleştirilince, Kavun’un sözleri, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esed’in Türk uçağının füze ile değil, merkezi karar olmadan uçaksavar bataryası ile düşürüldüğü yolunda Cumhuriyet’ten Utku Çakırözer’e verdiği mülakatı akla getiriyordu. Oysa yine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin verdiği (ya da öyle varsayabileceğimiz) bilgilere dayanarak Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından uçağın muhtemelen güdümlü bir füzeyle düşürülmüş olabileceğini söylemişti.
Dünkü üçüncü önemli gelişme, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, bu konuda kimin elinde ne varsa Türkiye’ye vermesi çağrısıdır. Aslında bu çağrı daha önce Dışişleri tarafından yapılmıştı. Ama (Suriye’nin Tartus Limanı’nda Ortadoğu’daki en büyük askeri üssü bulunan) Rusya’nın elinde olaya dair ayrıntılı bilgi olup isteyene vereceğini açıklamasının ardından Dışişleri bu çağrıya ara vermişti.
Herkesin elindeki belgeyi vermesi için hükümeti daha çok çabaya çağıran isim, düne kadar daha çok CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu olmuştu. Hükümetin “Suriye uçağı uluslararası sahada vurdu” tezini tekrarlayan Kılıçdaroğlu, diğer ayrıntılarda açıklama bekliyor; bunlar arasında şehit pilotların otopsi raporlarının açıklanması da var.
Bütün bunlar Suriye’nin Türk uçağını uyarıda bulunmadan vurup düşürmesini hiçbir şekilde haklı çıkarmaz.
Zaten NATO, ABD ve İngiltere’den gelen açıklamalarda da bu konunun öne çıktığı, diğer konuların üzerinde durulmadığı dikkate değer bir ayrıntı.
Türkiye’nin uluslararası camiada haklı konumunu sürdürmesi içinse konumunu kararlılık ve aynı zamanda şeffaflıkla savunabilmesi gerekiyor.
Ankara’daki gelişmeler, sanki bu aralar Suriye olayındaki aksamalara ilişkin bir fatura kesilebileceğini gösteriyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün Suriye brifingi almak üzere Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mehmet Erten’i Tarabya Köşkü’nde kabulünde yüzündeki ifade hoşnutsuzluğunu fotoğraflara yansıyacak kadar yansıtıyordu. Bu faturayı ödeyecek olan askeri bir makam ise sonucunu temmuz sonu-ağustos başındaki Yüksek Askeri Şûra’da gözleyebiliriz. Sivil makamsa, ilk tayin ya da atamada kendini belli eder.
Faturadan söz etmişken bir de derin kulis bilgisi verelim: Kuliste, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Uludere fiyaskosundan kimin sorumlu tutulması gerektiğini saptama konusunda son aşamada olduğu konuşuluyor. İsimlendirme söz konusu olursa bir fatura da orada çıkabilir.
(Radikal gazetesinden alınmıştır)