Gerilimin yükseldiği bir dönemde askerin içinde bulunduğu durumun bir güvenlik riski oluşturup oluşturmadığı sorusu siyasetin önünde duruyor.
Afyonkarahisar’daki cephanelik patlaması yalnız 25 askerin şehit olmasına değil, Türkiye’de askerin içinde bulunduğu duruma ilişkin yeni soruların sorulmasına da yol açtı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in dün Afyon’da gazetecilerin sorularına cevap vermekten kaçındığını ama Vali İrfan Balkanlıoğlu’ndan ziyareti vesilesiyle hediyeler kabul ederken gazetelerin Afyon patlamasını veriş şeklinden memnuniyetsizliğini ifade ettiği medyaya yansıdı.
Devlet yetkilileri, patlamanın olduğu 5 Eylül gecesinden bu yana ahaliyi bunun bir sabotaj ya da intihar eylemi olmadığına, kaza olduğuna ikna etmeye çalışıyorlar. Belki de öyledir. Ancak kaza olması ne 25 askeri hayata geri getiriyor ne de durumun vahametini azaltıyor. Hatta kaza olması, NATO kurallarına göre işleyen Türkiye’nin bu üçüncü büyük cephaneliğindeki patlamanın arkasında ihmal ya da hata olup olmadığı sorusunu akla getiriyor. Yani gözler bir kez daha askerlere çevriliyor; nitekim cephaneliğin komutanı hakkında soruşturmanın başladığı açıklandı.
Askerlerin ihmal ve hatalarından kaynaklandığı iddia olunan bir dizi olay üzerine bu yılın başından bu yana sıkça yazılıp çizilir oldu. Uludere’de 34 kaçakçının Irak’tan sızan PKK militanları sanılarak öldürülmesi, Suriye karasularına 2 pilotuyla gömülen keşif uçağı olayı, PKK militanlarının aracının jandarma noktasına çarpmasına rağmen 150 kilometre durdurulmadan giderek Kayseri, Pınarbaşı eylemini gerçekleştirmesi, Şemdinli ve daha sonra Beytüşşebap baskınlarıyla gündeme gelen iddialar ve son olarak Afyon patlaması ilk anda akla gelenler.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tarihinin en parlak günlerini yaşamadığı bir gerçek... Soğuk Savaş boyunca 1960, 1971 ve 1980 darbeleriyle seçilmiş hükümetlere caydırıcı güç sergileyen ordunun pek çok üyesi, 2007’de cumhurbaşkanı seçimine müdahale girişimi ardından başlayan Ergenekon, Balyoz davaları kapsamında 2002’de işbaşına gelen AK Parti hükümetlerine karşı komplo tezgâhlama suçlamasıyla yargılanıyor. Temmuz sonundaki Yüksek Askeri Şûra’da emekliye sevk edilen 36 üst rütbeli subay, 6 Eylül’de askeri cezaevinden Silivri sivil cezaevine sevk edildi. Eski komutanları, emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, bu yılın başından beri orada ‘terör örgütü kurup yönetmek’ gibi ağır bir suçlamayla tutuklu bulunuyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da tutuklu yargılanmasından hoşnutsuzluğunu iki kez dile getirdiği Başbuğ’un durumunun, askeri bünyede yeni sarsıntı dalgalarına yol açtığı Ankara’da konuşuluyor. Güvenlik çevrelerinde insanın tüylerini ürperten iddialar kulaktan kulağa yayılıyor. Bunlardan birine göre Irak’a sınır vilayetlerinden birinde PKK ateşine maruz kalan bir sınır karakolunun komutanı karargâha başvurup ateşe karşılık verip vermemek için emir istiyor; emir almadan ateş açmak istemiyor.
Bir başkasına göre, yine bir sınır vilayetinde bakan, vali gibi üst düzey yetkililerin nezaretinde yapılan durum değerlendirme toplantılarından birinde bir subay senaryo çalışmasından affedilmek için izin istiyor. Benzeri çalışmalara katılan meslektaşlarının yargılandığını hatırlatıp “Emredin yerine getirelim” diyor. (Askerin yasayla bağlı olduğu vali ve kaymakamlardan emir talep edip alamadıkları durumda dahi medyada suçlamaya maruz kaldığı durumlardan da şikâyet ediliyor.)
Yine bir başka durumda, Türkiye ile ABD arasındaki teknik görüşmelerin birinde konu sınırın Suriye tarafındaki mülteci hareketlerinin ele alınmasına gelince Genelkurmay temsilcisi subay, yazılı yetkisinin sınırın öteki tarafı konusunda görüş bildirmeye uygun olmadığını, yalnızca sınır güvenliği konusunda görüş bildirmeye yetkili olduğunu söyleyerek susuyor.
Hükümetin baştaki meramı bu muydu bilinmez. Ama bir zamanlar yerli yersiz her durumda inisiyatif almaktan çekinmeyen ordu, şimdi hiç almayarak hatadan kaçınmaya çalışıyor. Ancak siyaset tarafından olağanüstü yetkilerle donatılmış yargının caydırıcılığı karşısında, belki de bu ortamı yabancıladığı için hata yapıyor. PKK saldırılarının arttığı, Suriye başta olmak üzere bölgedeki gerilimin yükseldiği bir dönemde askerin içinde bulunduğu durumun bir güvenlik riski oluşturup oluşturmadığı sorusu siyasetin önünde duruyor.
(Radikal gazetesinden alınmıştır)