Sular hep aktı geçti
Kurudu vakti geçti
Nice han, nice sultan
Tahtı bıraktı geçti
Dünya bir penceredir
Her gelen baktı geçti

Diyor Yunus Emre ve insan ömrü, doğduğu andan itibaren ölüme programlanmış! Ama ölüm hangisidir? Belki de bu dünyaya geldiğimiz anda ölüyoruz veya gerçek bir var oluştan hiçliğe düşüyoruz ve bizim ölüm dediğimiz son nefesimizi verdiğimiz anda da tekrar diriliyoruz. Mutlaka böyle oluyor demiyorum, çünkü doğduğum andan öncesini hatırlamıyorum ama doğduğum anda ağlamaya başladıysam çok güzel bir yerden ayrıldığım ve çok berbat bir yere ulaştığım kesindir. Öldükten sonra nereye gidiliyor? Bunu da kimse bilmiyor. Kesin olan şudur ki; bu alemdeki konaklama süremiz çok kısa bir zamandır. Geldim, gördüm ve gidiyorum denilebilecek kadar kısadır. Geçiyordum ve şöyle bir uğradım diyebilecek kadar kısadır. Buraya kadar yazdıklarıma ve Yunus Emre’ye hiç kimsenin itiraz edeceğini sanmıyorum.

O halde bu pislik neden? Bu düşmanlık neden? Bu kin, bu nefret, bu vahşet neden? Bu riya, bu iki yüzlülük, bu katliam neden? Bu içten pazarlı olmak neden? Bu siyaset, bu rezalet neden?

Beyaz var ama siyah neden var? İyi var ve kötü neden var? Sıcak var ama soğuk neden var? Kuvvetli var ama zayıf da var, neden? Büyük var da küçük neden var? İyi ve güzel gibi kavramlar neden görecelidir? Anne aslan hızlı koşarsa anne ceylanı parçalayacak ve hem kendi karnını, hem de yavrularının karnını doyuracak. Anne ceylan hızlı koşarsa hem kendi, hem de yavrularının canını kurtaracak, hızlı koşan kazansın diyoruz ama bunun başka bir yolu yok mudur?

Anlayamadığımız, kavrayamadığımız bazı hakikatlerin yanı başımızda durduğunu, gözümüzü çıkartırcasına bize baktığını ve kulağımızı patlatırcasına yüzümüze bağırdığını hissediyorum ama herkes gibi ben de göremiyorum ve duyamıyorum bu hakikati.

Herkes herkesi sevsin diyemem, herkes herkesle dost olsun hiç diyemem ama bu pislik, bu cinayetler, bu iftiralar, bu kumpaslar, bu entrikalar neden? Yoksa var olmak demek savaşmak demek midir? Hayatta kalmak demek, başkalarının hayatına son vermek demek midir? Bunun başka bir yolu yok mudur? Tüm insanlar konuşmaya ve yazmaya başladıkları andan itibaren kendi çaplarına göre sürekli cevap veriyorlar. Ama verilen cevapların bir çoğu yanlış olabilir, bir çoğu ise fındık kabuğunu bile dolduramayacak kadar önemsiz laflar oluyor. Asıl mesele kimsenin kimseye sormadığı veya sormasını bilmediği meselesidir.

Sürekli hüküm ver! Sürekli ahkam kes! Sürekli  ‘’ ben ne dersem odur  ‘’ de! Sürekli ‘’ ben herkesi yöneteceğim ,herkese ben emir vereceğim ‘’ de! Ama neden? Bu soruları bile kendisine sormuyor kimse! Neden sürekli sen? Hep sen, hep sen, hep sen! Ama neden? Yoksa dünyayı ve tüm alemleri ve bütün alemlerin tüm sakinlerini yaratırken sen Allah’ın yanında  tövbeler olsun  yardımcılık veya ustalık mı yapıyordun? Senin diğer insanlardan, diğer canlı varlıklardan üstün tarafın nedir? Bu üstünlükten emin misin? Hiç şüphen yok mu?’’  Eyvallah ‘’ diyorsun yani, ‘’ benim ulan, benim işte! ‘’ diyorsun yani.

İyi o zaman! Sensin! Sen ne halt sanıyorsan kendini sensin! Son osun! Ama ne halt olursan ol, bana sakın çatma! Bana sakın bulaşma! Benim öz sınırlarıma sakın girme! Çünkü sen orada nasıl sensen, ben de burada benim! Enseme vurursan eğer, lokmamı düşüremezsin ağzımdan! Sağ yanağıma tokadı atarsan eğer sana gülümseyemem ve sol yanağımı uzatıp ‘’ Lütfen buraya da bir tane patlat kardeşim!’’ diyemem sana! Senin yaşaman için benim ölmem gerekiyorsa eğer, kusuruma bakma ahbap, ben hayatta kalırım, sen ölürsün! Senin hayatına devam etmen için ben gırtlağımı sana uzatmam! Benim gırtlağımı ve başkalarının gırtlaklarını kopartmadan hayatına devam edebilirsen ne ala, buna saygı duyarım!

Vatansız kimse yok! Yalan söyleme! Benim vatanımdan parça kopartıp ‘’ al kardeşim bu topraklarda kendine vatan kur, devlet kur!’’ demem sana! Benim gıyabımda diyenler olursa da, buna izin, buna onay vermem! ‘’ Al paramı harca! ‘’demem sana! Kendin kazanacaksın, o zaman senin olan parayı dilediğin gibi harca! Sen zengin olacaksın diye senin uyuşturucu satmana izin vermem! Kendi çocuğuna kullandırıyor musun bu sattığını? Polis, asker kurşunluyorsun; hastane, okul, sağlık ocağı bombalıyorsun  veya bu tip yaratıklarla iş birliği yapıyorsun ve sana saygı duymamı mı istiyorsun? Senin her istediğini yerine getirmemi mi istiyorsun? Neden? Bu alemdeki tüm şartları sen mi belirliyorsun? Hayatın kanunlarını sen mi yazıyorsun?

Liderlik, otorite geç bunları! Eğer varsa vicdanın, senin liderin ve senin otoriten işte odur! Başka bir yaratılmıştan, başka bir faniden liderlik beklemeyecek kadar aklın olgunlaşmadıysa eğer, sen zaten özgür değilsin demektir ve özgür olarak bu fani aleme’’ geçiyordum şöyle bir uğradım’’ diyemezsin. Çünkü senin bu alemde fani bir efendin var demektir ve o fani efendin, ev köpeklerinin tasmayla gezdirildiği gibi seni gezdiriyor demektir.

Kusura bakmayın süper devletlerin süper başkanları! Bana göre süper değilsiniz! Çünkü sürekli ‘’ Büyük olan, kuvvetli olan, akıllı olan, üstün olan benim, ben! Ben ne dersem o olur!’’ diyorsunuz! Gerçekten süper olsaydınız bunu kendinize asla demezdiniz ve sizin de dünya denilen bu handan basit bir konar göçer olduğunuzu idrak ederdiniz ve fıtratınızın sınırlı olduğunu kabul ederdiniz.

Eğer kim kendisini vazgeçilmez görüyorsa, bana göre beş para etmez bir fanidir! Hava, su, toprak ve insan sağlığı bu üç günlük alem için vazgeçilmezdir ve bunu da hiçbir fani başka bir faniye hediye etmiyor. Allah bunları bizimle beraber veya bizi yaratmasına hazırlık olması için torba kanun, paket yasa gibi yaratmıştır ve birçok insandaki gurur, birçok fanideki kibir sanki tüm bunları o yaratmış gibidir.

İnsanlar yetmiş iki millet olmuş, yetmiş ikiden fazla  lisan ile konuşuyor. Ama kedilerin, köpeklerin, kuşların lisanı dünyanın tüm kıtalarında aynıdır! Bunu da neden diye sormak ve  düşünmek lazımdır.

Belki de sorular sormak ve düşünmek için bu alemdeyiz! Saçma sapan cevaplar verip ahkamlar kesmek için değil! Soruları da başkalarına sorup onların kafalarını şişirmemeliyiz, kendimize sormalıyız, sadece kendimize!

www.tarazastana.com