Türk Milletinin kanıtlanmış en az 3 bin yıllık tarihi var… Tahmin edileni dikkate alırsak 5 bin yılı buluyor…
Bu uzun tarihi yolculuk sırasında, Ulusumuz çok büyük tecrübeler edindi.
Yaşadığı trajediler, başına gelen felaketler, uğradığı saldırılar, karşılaştığı ihanetler sayılamayacak kadar fazla…
Üç ayrı kıtada, şimdilik 16 tanesini gün yüzüne çıkardığımız çok sayıda büyük devlet kurduk… O üç kıtayı şehit kanlarıyla suladık…
Dünyaya nam salan, çağ kapatıp, çağ açan devlet adamları yetiştirdik…
Bilime, sanata öncülük etmiş, medeni dünyanın oluşumuna büyük katkı sağlamış, başyapıt olarak itibar gören eserlere imza atmış nice ecdadımız var…
Sosyal değerlere can vererek; dünyayı her daim huzur ve barış içinde yaşanılacak bir yer kılan manevi önderlerimiz var…
Ortaçağda, dibine kadar pisliğin içine batmış Avrupa, biz olmasaydık kendine gelebilir miydi?
O yıllarda, Türk Milletinin egemenlik kurduğu coğrafyalarda, insanlara yaşattığı özgürlük, adalet, barış ve hoşgörü farkındalık yaratmasaydı, rönesans ve reform denilen akımlar başlayabilir miydi?
Batılı aydınlar bu cesareti kimden, nasıl aldılar?
Bu devasa tecrübenin, binlerce yıllık birikimin meyvesini güzel güzel yemek varken; bütün geçmişi yok farz edip, acemi çaylak gibi davranmanın manası ne?
Çok değil, kırk yıl önce kutuplaştırıcı siyasetin bize verdiği zararı ne çabuk unuttuk?
Anarşiye, teröre kurban verdiğimiz on binlerce fidanın akıttığı kanın bir anlamı yok mu?
Kaybettiğimiz varlıkların, yitirdiğimiz toprakların, elimizden kaçan fırsatların müsebbibi neydi?
Üç yıl, dört yıl sürecek bir iktidar uğruna bu kadar kavga etmeye ne gerek var?
Elimize mercek alıp, birbirimizde hata, kusur bulma yarışına girmişiz!...
Bölünmek, iyice parçalanmak için fırsat arıyoruz, bahane bulmaya çalışıyoruz…
Hangimiz hatasız, hangimiz günahsız?
Yere düşeni kaldırmak yerine, onun başında kavga etmeyi tercih ediyoruz:
- “Ben düşürmedim, sen düşürdün…”
Ya da;
- “Biri daha yere düşse de, karşımdakini suçlasam…”
Tarih boyunca düşmanlarımızın bize yapamadığı kötülüğü biz birbirimize yapmışız!...
- En büyük hainler kendi içimizden çıkmış…
- Bizi en yakınımızdaki vurmuş,
- Elimizden ekmek yiyenler, sonunda namluyu bize çevirmiş…
Ne olur; bırakın artık bu kayıkçı kavgasını…
Huzur verin biraz…
Her yere siyaset sokmayın…
Camiye, okula, düğüne, cenazeye…
Bu memleketin hayrına bir şey yapmak istiyor musunuz? İşte size liste:
- Dürüstlüğü taçlandıralım…
- Ahlakı ödüllendirelim…
- Liyakati değerlendirelim…
- Hoşgörüyü yayalım…
- Empati yapıp, başkasının acısını da duyalım…
- Her şeyin, herkesin hakkını verelim… Kimsenin hakkını saklamayalım, kaçırmayalım, el koymayalım…
Cenabı Allah’a, “Cenabı Hak” diyoruz ya hani… Kimden kimi kaçırmış oluyoruz bi düşünün…
Yazdığımız yazı, söylediğimiz söz kimin hayrına bir bakalım…
Biz bölündükçe, biz parçalandıkça, biz azaldıkça kim gülüyor, kim elini ovuşturuyor, görelim…
Kışkırtıcılık yapan, algı yürüten, saldırmak için bahane arayıp, gündem yaratanları hep birlikte dışlayalım…
Doğruluk, dürüstlük, iyilik, güzellik ceza almasın bu ülkede…
Fırsatçılık prim yapmasın…
Çalışan, üreten kazansın…
Güçlü olan değil, haklı olan galip gelsin…
İhtiraslarımıza kul olmayalım…
Cüzdanımızın değil, vicdanımızın derdine düşelim…
Daha ne diyeyim ki;
Aklımızı başımıza toplayıp; geçmişten ders çıkarmadıktan sonra sözün bir kıymeti yok çünkü…