Haydi hep birlikte ‘Alis Harikalar Diyarında’ki o şaşı tavşanın arkasından deliğe atlayalım... Bu haftadan itibaren bir ‘salı isyan planını’ uygulamaya koyuyoruz!

Dün sabah yine sol tarafımdan kalktım ve kendimi, şöyle bağırırken buldum:
- Bu ülkenin, muhafazakârlık adı altında mühendislenen gri tonlarından, kahverengi versiyonlarından,
- Uzaktan bakıldığında küçük görünen, yakına geldiğinde daha da küçük görünenlerden fena halde sıkıldıysanız,
- Mahallenin iki elini yakanıza yapışmış durumda bulmuşsanız, 
- Kendinizi Güliver’in dünyalarında hissediyor; siz küçülüyor; kendini dev sananlarsa cüceleşiyor, o cüceler, ellerindeki iplerle sizi yere mıhlamaya çalışıyorsa,
- Yani böyle bir ruh halindeyseniz,
- İçinizden nanik yapmak, ti’ye almak, gıcık olduğunuz birinin başının arkasına iki parmağınızı ‘V’ gibi yapıp, tavşan kulağı takmak istiyorsanız,
- Bu sabah siz de, sol tarafınızdan, büyümeyi reddeden teneke trampetli bir çocuk  olarak dünyaya geldiyseniz, 
- Size de onun gibi; ağır muhafazakâr abilerin afrasından, tafrasından; mağrur ve kibirli voltalarından gına gelmişse,
Size verilecek üç-beş güzel tavsiyem var.
Haydi hep birlikte ‘Alis Harikalar Diyarında’ki o şaşı tavşanın arkasından deliğe atlayalım...
İşte size, mütevazı bir isyan planı…

MOONRISE KINGDOM’U MUTLAKA SEYREDİN

Wes Anderson’ın harika filmi ‘Moonrise Kingdom’ Türkiye’de  gösterimde.
Ben geçen hafta seyrettim.
Arkadaşlar, son yıllarda seyrettiğim en tuhaf, en çekici, en muzip, en hüzünlü film.
‘Teneke Trampet’in 21’inci yüzyıl versiyonu.
Büyüklerin, sanki çocuklar için yapılan küçük oyuncak evler gibi evlerde yaşadığı bir dünyada...
Büyüklerin, müesses nizamı temsil edenlerin ne kadar aptal, küçüklerinse ne kadar farklı ve isyankâr olabileceğini göreceksiniz.
Hayatının her anını boynunda bir dürbünle geçiren kızın, harikulade gerekçesini dinleyeceksiniz:
“Uzaktan seyrettiklerimi, yakından da görmek istiyorum…”
Uzaktan küçük görünenlerin, yakına geldiklerinde daha da küçülebileceklerini başka nasıl 
anlayabilirsiniz ki?

İZCİ KAMPINDAN FIYMANIN DAYANILMAZ GÜZELLİĞİ

Bir de anasız-babasız, uyumsuz sorunlu bir çocuğun; müesses nizamı, en baskıcı en maraz sembolleriyle temsil eden bir izci kampından firar edişindeki olağanüstü estetiği görecek ve o iki çocukla birlikte siz de bu sıkıcı âlemden firar edeceksiniz.
Seyredin... Seyredin ki, müsesses nizama kafa tutmanın zor ama imkânsız olmadığını;  böyle sessiz bir kafa tutmanın, insanı farklı kılan ve yücelten yanını da görün.
Sinemadan çıkarken, benim gibi yapın. İçinizden haykırın:
“Ben yenilmem… Kimse beni esir alamaz… Dıştan sesim susturulsa bile, içteki yanardağın lavları müesses nizamın üstüne serpilir. Lacivert elbiselerinin üzerine yapışır, o tozu bir türlü silkemezler. ”
Sinema salonundan çıkarken nedense aklıma salı günleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan grup toplantıları geldi.
Aşağıdaki şahane fikir de işte o anda doğdu.
Bu haftadan itibaren bir ‘salı isyan planını’ uygulamaya koyuyoruz.

SALI KÂBUSLARINI SUSTURMACA OYUNU

Aslında fikir bana ait değil. Bu yıl büyük sükse yapan, sessiz ‘Artist’ filminden esinlendim. 
Oyunun adı ‘Salı Kâbusunu Susturmaca’…
Bunun için PlayStation’a gerek yok.
İndirmek için para ödemeye, hatta indirmeye bile gerek yok.
Yapacağınız iş çok basit:
- Salı günleri televizyonlar, Meclis’teki  grup toplantılarını vermeye başladığı zaman, hemen ekran karşısına geçiyorsunuz.
- Televizyonun sesini iyice kapatıyorsunuz ve sonra grup konuşmalarını ‘Artist’ filmindeki gibi sessiz seyrediyorsunuz.
İşitmemenize karşılık, ne görüyorsunuz?

MUKTEDİR SES SUSTURULURSA GERİYE NASIL BİR FİLM KALIR

- Bağırış çağırışla herkesi susturanların, kendi sesleri susturulduğunda, geriye sadece el kol hareketleri ve mimikler kalıyor.
Çok komik oluyor.
Hem sinirlenmiyorsunuz hem de acayip eğleniyorsunuz.
Bir de kıssadan hisse çıkarıyorsunuz:
- Muktedir ses susturulduğunda, geriye bir komedi filmi kalıyor.
- Muhalif ses susturulduğundaysa, geriye daha da etkili bir sessiz sinema…
İşte size öğretici bir ‘şaşı tavşan dersi’…
Allah dünyanın her yerinde iktidara oy ve güç, en beceriksiz muhalefete bile rahatsız etme kabiliyeti veriyor.
Biliyorum bu izah biçimi yeterince Aydınlanma felsefesine uygun olmadı.
Ama ne yapacaksınız, biz de bu muhafazakâr mahallede yaşıyoruz ve etkileniyoruz tabiatıyla...

Şaşı tavşan dersleri  2

Salı günü televizyon sesini susturma oyununun daha eğlenceli yeni bir versiyonu var.
Aynı oyunu, televizyondaki siyasi tartışmalarla oynuyorsunuz.
Burada esas oğlanlar ve kızlar, iktidarı temsil ettiklerini sananlar.
Özellikle, onların nobran tavırlarını sessiz film olarak izlemek çok eğlenceli.
Biliyorum hemen soracaksınız: Sesi kısınca hangisinin iktidarı hangisinin mahalefeti oynadığını nasıl bileceğiz?
Çok basit... İktidar yanlısı;
- Tartışma sırasında elini kolunu abartılı şekilde sallar.
- Sık sık işaretparmağını ileri uzatır. Anlarsınız ki, o an arkasında duran güç adına ilahi bir mesaj vermektedir.
- Veya “Seni Ergenekon’dan içeri attırırım” uyarısı yapmaktadır.
- Bir de; tartışma sırasında ayağa fırlayıp, karşısındakinin üzerine yürüyorsa, o mutlaka iktidar yanlısıdır.
Özellikle bu tipler bana Charlie Chaplin’in ‘Diktatör’ filmindeki bazı sahneleri hatırlatır.

TELEVİZYON ALICINIZI SALI GÜNÜ VERİCİ HALİNE GETİRİN

‘Salı isyan planımızın’ üçüncü kademesine geçiyorum...
Bu defa hedefimiz, Orwell’in ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ romanındaki büyük biraderin kulağına vuvuzela üflemek.
Biliyorsunuz bugünlerde büyüklerin en eğlenceli oyunu  ‘anayasa yapmaca’.
Oyuna biz de dışarıdan gazel okuyarak katılacağız. Şahsi bir anayasa yapacağız. Bunun için komisyon kurmaya, onunla bununla uzlaşma aramaya
gerek yok.
Sadece kendimize uygulayacağımız, ısmarlama bir anayasa olacak.
Yapacağımız iş, büyüyünce neler yapmayacağımızı, maddeler halinde alt alta yazmak.
Anayasanın değiştirilemez ilk iki maddesi şu olacak:
- Asla büyümeyeceğim. İlk fırsatta bu izci kampından firar edeceğim.
- Televizyon alıcıları, her salı televizyon vericisi haline dönüştürülecek; milletin vuvuzela homurtusu, grup toplantılarını yapıldığı salonlara canlı olarak verilecek.

SİNEMACILARA ÖNERİ TUESDAY THE 13 TH

Korku filmleri geleneği, ‘Uğursuz Cuma’ günlerini sever.
Bunun zirvesi de ‘Friday the 13th’dir.
Bir yazar olarak şunun farkındayım.
Türkiye’de her salı günü yaşadığımız ‘salı kâbusundan’ müthiş bir korku filmi senaryosu çıkabilir.
Düşünebiliyor musunuz, hepimiz Pink Floyd’un ‘The Wall’ şarkısındaki gibi, dindar nesil olmak için tornadan geçmeye hazır öğrencileriz.
Her salı günü bütün siyasetçiler bir araya gelip, çok yakın mesafeden bizlere bağırmaya başlıyor.
Bağırıyorlar, bağırıyorlar ve öyle bir an geliyor ki, yüzleri kayboluyor, karşımızda sadece karanlık bir mağaraya dönüşmüş, durmadan hareket eden ağızlar kalıyor.
Sonra o mağara, dikey duruma geçip, dipsiz bir kuyu haline dönüşüyor.
Hepimiz o kuyunun içine düşüp kayboluyoruz…
Brrrrr….
O sahnede gözlerinizi kapatın.
Kulaklarınızı kapatmaya gerek yok.
Unutmayın, zaten televizyonun sesini kısmıştınız…
Hepinize hayırlı salılar…
Hay Allah yine muhafazakâr havaya girdik.
İyi pazarlar diyecektim…

ÇOK ÖNEMLİ NOT

BİR: Bir arkadaşım sordu. “Müesses nizam nedir?” Arkadaşım; müesses nizam, toplumların belli bir döneminde; her alanda iktidarı temsil eden, yani o iktidarın oluşturduğu statükoyu korumaya çalışan güçlerin ortaya çıkardığı  düzendir.
İKİ: Bu yazıda savunulan fikirler bana değil; içimdeki o kriz menajerine aittir. Dolayısıyla kanunen ve ahlaken beni ve çalıştığım müesseseyi bağlamaz.