Balyoz davasının avukatları, uzun süredir duruşmalara katılmıyorlar.

Avukatlar gelmediği için de dava ilerleme sağlayamıyor.

Oysa esas hakkında mütalaanın okunması tamamlandı.

Savunmaların ardından mahkemenin karar verme aşamasına gelmesi bekleniyordu.

"Tutukluluk sürelerinin uzunluğu" üzerine demeçler verip mangalda kül bırakmayanların, avukatların bu tavrını görmezden gelmeleri düşündürücü.

Avukatlar, vekâlet ettikleri sanıkları savunmaya gelmiyor ve adaletin tecellisini engelliyorsa buna seyirci kalmak mümkün değil.

Balyoz davasında 250'si tutuklu 365 kişi yargılanıyor.

Haklarında beraat kararı çıkacaklar olabilir.

Aldığı ceza nedeniyle hemen tahliye olması gerekenler olabilir.

Sanıkların bir kısmının avukatları, engellemelere rağmen savunmalarını yaptı.

Yani kararın çıkmasını istiyorlar.

Karar alınmasını geciktirme girişimleri, savunmalarını tamamlayan sanıkların haklarının da ihlali anlamına geliyor.

Doğacak mağduriyetlerin sebebi görevlerini ifa etmeyen avukatlar olacaktır.

İlginç bir durum, testereli katilleri, teröristleri bile mesleği gereği savunan avukatlar, "dağa küsmüş" darbe
sanıkları için savunma yapmıyor...

Suçluyu koruma "suça yardım" sayılır mı?

Şayet avukatlar duruşmalara sanıkların talebi nedeniyle girmiyorsa, yine çok büyük bir çelişki ile karşı karşıyayız.

Avukat da olsalar, yargılamayı engelleme hakları yok.

Sanıkları savunmak başka bir şey, onlarla mahkeme sürecini etkileyecek eylem birliği yapmak başka...

Bu durum avukatları "suça yardım" kapsamına sokmaz mı?

Sanıklar kendilerini azletmeden ya da avukatlar istifa etmeden sürece müdahil olmak da mümkün değil.

Bazı sanıklar, ceza kararı çıkması halinde şu an rütbelerinden kaynaklanan bazı sosyal ve maddi haklardan mahrum kalmaktan çekiniyor olabilirler.

Ancak avukatların onların bu kaygıları nedeniyle hukuki gerekçeler öne sürerek boykot yapmaları, duruşma salonunda savunma yapmak yerine mahkeme kapısında bildiri okumaları hoş görülemez.

Diyelim ki, iddia edildiği gibi bu mahkeme usul ya da esas hatası yaptı.

Üst mahkemeler, temyiz yolları açık değil mi?

Sürecin ilerlemesini engellemek sanıkların lehine değil ki...

Garip gelebilir ama bu yolla Türkiye sonsuza kadar bir darbeyi yargılamayı bitirmeyi ve mahkûm etmeyi başaramaz.

Böylece darbelerle yüzleşiyoruz diye "havanda su dövmeye" devam ederiz.

Baronun adalet anlayışı bu mudur?

Balyoz davası avukatlarına, İstanbul Barosu'nun sağladığı kurumsal destek de eleştiri konusu.

Baro Başkanı, 10 Yönetim Kurulu üyesi ile beraber 6 Nisan'daki duruşmaya adeta "baskın" yaptı.

Müdafi avukatlara ayrılan bölüme, cübbeleriyle izinsiz olarak oturdular.

Sonra da mahkeme hâkimine "adil yargılama hakkı" çağrısında bulundular.

Mahkeme kapısında bildiri okudular.

Hâkim, bu girişimleri "mahkemeye talimat" ve "adil yargılamayı etkileme girişimi" olarak değerlendirdiğinden suç duyurusu yapıyor.

İstanbul Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri, soruşturma başlatan savcılığın ifade davetini de, yaptıklarının "görev suçu" olduğunu ileri sürerek reddettiler.

"Mahkeme kapısında bildiri okumak, müdafi sıralarını işgal etmek" avukatların görevimi ki?..

Mahkemeye "boykot", hâkime "talimat", savcıya "rest..." Bu mudur baronun istediği adalet?

Yaşananlar "militan yargı" isteyenleri mutlu ediyor olabilir ama "hukukun üstünlüğü"nü arzu edenleri ziyadesiyle üzüyor.

Tek kelime ile Türkiye ve demokrasisine "yazık" ediliyor...

(Bagün gazetesinden alınmıştır)