Ülke yavaş yavaş seçim atmosferine girmeye başladı…

Ancak, seçimi hangi partinin kazanacağından çok, kimlerin aday listelerinde yer bulacağı konusu daha fazla konuşuluyor…

Tüm siyasi partilerde adaylık mücadelesi kıran kırana geçeceğe benziyor…

Limandan kalkacak bu son gemiye binme mücadelesi nasıl sonuçlanır bilemem…

Benim arzum, liyakati, yeteneği ve beceriyi öne alan bir yaklaşımın kabul görmesi…

Bu yönden hareket edip, memlekete kimin daha fazla hizmet verebileceği dikkate  alınırsa; listeler daha sağlıklı oluşabilir…

Fakat Türkiye’de uzun yıllardan bu yana, adeta  kangren halini almış, neredeyse tedavi edilemez boyuta gelmiş  bir hastalık var…

Ve bu hastalık, siyasetten eğitime, kamu kurumlarından özel şirketlere varıncaya kadar her yere yayılmış durumda…

  • Kişileri yeteneklerine göre değil,  referanslarına göre değerlendirme!…

Mesela adam;  Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ mezunu ise, çoğunlukla iş arama gibi bir derdi olmuyor…

İbraz ettiği diploması ile özel sektörde istediği iş pozisyonlarını çok rahat  bulabiliyor…

Buna karşın; üstün yetenekli  ama, diyelim ki Gümüşhane Üniversitesi mezunu biri, iş arama sürecinde  tam tersine büyük sorunlar yaşıyor…

Çünkü sadece mezun olduğunuz okulun marka değeri,  doğup büyüdüğünüz şehir, aileniz ve yakın çevreniz referans alınıyor…

  • Yeteneklerinizi merak eden yok!
  • Bilgi ve becerinizi dikkate alan yok!

Çok partili hayata geçildiğinden bu yana siyasette de aynı anlayış hakim…

Suyu, çeşmenin başında duran içiyor!...

Çok susamış olsa bile, çeşmenin uzağında tutulana su kalmıyor…

Önemli birinin yakını, arkadaşı-dostu değilseniz adaylığınız sadece hayal…

Vakıf-dernek vs., adı ne olursa olsun, bir çıkar grubunun üyesi değilseniz  listeye girmek için boşuna uğraşmayın…

Siz o zaman aynı yolu yürüyenlerden sayılmıyorsunuz!

Ağzınızla kuş tutsanız bile, kabiliyetiniz kimsenin umurunda değil…

  • Bu falancanın yeğeni,
  • Şu filancanın oğlu,
  • Öteki şunun ahbabı olunca; o çeşmede size sıra gelmiyor!...

Tabi bir de bunun ötesinde, kamu görevlilerine siyaset yapma yasağı var…

Bu yasak, zaten tıkanmış olan siyaset yolunu, üstün kabiliyetli kamu görevlileri için daha da tıkalı bir hale getiriyor…

Siyaset meydanı böylece, “yetenek sahiplerinin” değil; “referans sahiplerinin” hakimiyetine geçiyor!...

Referans  yoluyla koltuk sahibi olanlar da; bir başkasını  değerlendirirken, kriter olarak referanslara bakıyor sadece…

Bu kısır döngü siyasetimizi verimsizleştiriyor…

Aynı şartlara sahip iki farklı yerdeki, aynı partiye mensup  iki siyasi yöneticiden biri çok başarılı olurken; diğeri oldukça geride kalıyorsa, durumun sebebi budur!...

Siyasetinizin başarılı olmasını istiyorsanız; literatürde  “nepotizm”, “suvasyon” ve “logrolling” gibi terimlerle ifade edilen bu hastalıklardan kurtulmanız gerekir…

Geçenlerde, Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi tarafından İstanbul’da düzenlenen “Uluslararası İnsan Kaynakları Forumuna” katıldım.

Kamuda ve özelde üç binden fazla insan kaynakları birim yetkilisinin katıldığı bu önemli etkinlikte de aynı vurgu defalarca yapıldı…

Yetenek… İlla da yetenek…

Cumhurbaşkanlığı Ofisi kendisini de,  “Yeni Yüzyılın Yetenek Üssü” diye tanımlamıştı…

Hayaller ve gerçekler birbiriyle örtüşmeli…

Yetenek merkezi olmak istiyorsanız, referanslara değil, öncelikle “yeteneklere” imkan tanımalısınız!...

Ecdadımız altı asır öncesinde bile  kendi sarayını “Yetenek Üssü” yapmayı başarmıştı…

İmparatorluğu o kadar süre ayakta tutan en önemli sistem ”yetenek” devşirmesiydi!...

Sokullu Mehmet Paşa’dan, Mimar Sinan’a kadar binlerce üstün kabiliyetli genç dünyanın her tarafında arandı, tarandı, bulundu…

Devlete hizmet ettirildi…

II.Abdülhamit, devletin yıkılma sürecine girmesini bu sistemin ortadan kaldırılmasına bağlar!...

Bütün bu gerçekleri bilmemize rağmen,   bürokrasimizi “yetenekli insanlardan” oluşturmayı başaramadık…

Referanslara” öncelik vermekten bıkmadık…

Her türlü yazılı sınavda üstün başarı göstererek; “yeteneğini” fazlasıyla ispatlayan kişiyi referansları yeterli değil diye, mülakatlarda harcamaya devam ediyoruz!...

Kendimizle çelişmeyelim…

Bu Ülke yeni yüzyıla,  “lider ülke” olarak girmek istiyorsa; bunu ancak sahip olduğu “yeteneklerine” fırsat vererek gerçekleştirebilecektir…

Özel sektörde, kamu kurumlarında ve siyasette de yalın gerçek budur!...