Sosyal medya, ummadığımız kadar kısa bir zaman içinde yaşam alanımızın çok önemli bir parçası haline geldi…
Günümüzün en az 3-4 saatini bu mecrada dolaşarak geçiriyoruz…
Büyük-küçük herkes için durum böyle…
Dijital dünyanın finansörleri bu alanın cazibesini artırmak için, “özgürlük” etiketi altında kurallar ihdas ettiler…
Fakat gerçek yaşam alanımızın kurallarıyla, sanal dünyanın bu kuralları birbiriyle pek örtüşmüyor!...
Sanal alemin kuralları, bizim Anayasamızın değişmez maddeleri gibi!...
“Bizi mağdur ediyor, gerçek dünyamıza zarar veriyor” diye değişiklik teklifinde dahi bulunamıyorsunuz…
Hiçbir hükumet bu adamlara diş geçiremiyor!...
Kullanıcılar iki dünya arasında tercih noktasına geldiğinde;
- Haliyle daha fazla “serbestlik” sunan ve bir çok bölgesine sınırsız girileni tercih ediyor…
- Yasakların, haramların, perdelerin, örtülerin, duvarların ve hatta sırların çok fazla önemsenmediği alanda kalmayı yeğliyor…
Sanal alemde, dindar bir kişiyi dinsiz kişilerin bölgesinde vakit geçirirken görebiliyoruz!
Gerçek dünyanın ağır abilerine, dijital medyanın hafif ikliminde serinlerken rastlayabiliyoruz!
Sanal ortamdaki evimizin hiçbir penceresinde perde yok! Odalarımızın arasına duvar örülmemiş!... Kapılarına kilit takılmamış!...
Mahremiyet, toplumsal hayatımızı dizayn eden ve başkalarıyla kurduğumuz/kuracağımız ilişkileri de sürekli denetleyen çok önemli bir kavramdır…
İnsanın karakterini biçimlendiren, sınırlarını çizen, yönünü belirleyen ve kararlarını onun kadar etkileyen başka bir değer yoktur…
Bu fonksiyonları itibariyle mahremiyet, ahlakın ana sigortası gibi görev yapar…
Adeta yaşam boyunca takmak zorunda olduğumuz bir proteze benzer mahremiyet…
Onu kaybettiğimiz anda, hayatımızın nasıl bir kabusa dönüşeceğini tahmin etmek hiç zor olmasa gerek…
Etkileşim biçimlerimiz ve sosyal ilişkilerimiz, mahremiyet kalemiyle çizdiğimiz haritanın ekseninde gerçekleşir…
Zamanımızın ve mekanımızın sınırlarını en çok mahremiyet belirler…
Bu duygudan yoksun olan birini, kötülük yapmaktan asla caydıramazsınız…
Ne koyduğunuz kanun, ne de verdiğiniz cezalar bir işe yarar!..
Veya tam aksine, mahremiyet duygusunu iliklerine kadar yaşayıp canlı tutan birini de, ne kadar tahrik ederseniz edin asla yanlışa sürükleyemezsiniz…
Mahremiyet kavramının İngilizce’deki karşılığı olan “privacy” kelimesi tam olarak mahremiyeti ifade edemez…
Salt gizlilik, özel olma durumu ve yasak ilişki anlamlarından ibaret olan bu sözcük; “mahremiyet” kelimesinin bizim kültürümüze ve ahlakımıza kazandırdığı zenginliğin zerresini bile karşılayamaz…
Sosyal medya başta olmak üzere, dünyamızı küçük bir köye çeviren tüm dijital kanalların eşik bekçiliğini sadece “privacy” kelimesine bıraktığımızda; birkaç kuşak sonrasının nasıl bir ahlaki mutasyona uğrayacağını şimdiden görmek lazım…
Kapitalist sistemin kısır ve yetersiz değerlerinin bataklığa sürüklediği şey sadece ahlak olsa keşke!
Varlık, bilgi ve hukuk da ahlakla birlikte aynı kaderi paylaşacak…
Gerçek dünyadan kopuş inanılmaz bir hızla devam ediyor…
Dinin, hukukun, felsefenin ve bilginin insana yüklediği sorumluluklar, ekonomideki gibi yüksek enflasyonist bir döneme girdi…
Yani sorumluluk para etmiyor!...
Sorumluluk üstlenmenin artık para etmediği yerde; dinin, hukukun ve felsefenin bir değeri kalır mı?
Sanal mecranın aktörleri; takipçilerini çoğaltma, beğenilerini artırma, paylaşımlarına ortak bulma arzusu içinde, tüm sınırları ihlal etmiş ve tüm köprüleri yıkmış…
Bencilce, anlamsız bir zafer sevdasına düşmüşler!...
Youtube, whatsapp, twitter, instagram, facebook gibi popüler kanalların güvenlik kapısında, “mahremiyet” yok; yalnızca “privacy” var!...
O kadar dikkat etmeme ve bilinçli davranmama rağmen benim sayfama bile, birbirine ahlaken zıt olan içerikler aynı anda düşebiliyor!...
Bu durum başka nasıl izah edebilir ki?
Dijital platformlar; sosyal normların, ahlaki ve vicdani eylemlerin hiçbirini hesaba katmıyor…
Kurdukları filtreleme sistemlerinin sadece tek bir amacı var… O da sponsorlarının mağdur olmamaları!...
Getirdikleri yasaklar tamamen sponsorlarla ilgili…
Mahremiyeti özgürlük kaybı olarak gören sanal dünya, gerçek dünyamızı yerle bir edip başımıza yıkacak!...
Mahrumiyet ile mahremiyeti aynı kefeye koyuyorlar!...
Halbuki, mahremiyet korur, mahrumiyet ise yok eder… Bunlar birbirine kapı açan şeyler değildir…
Fakat biz ne kadar anlatırsak anlatalım; dijital alemin finansörleri bildiğini okumaya devam edecek…
Mahremiyetin özgürlüklerin düşmanı olduğunu savunacak…
Kapitalist sistem kendi kurallarından hiçbir zaman taviz vermeyecek…
Kaldırılan perdeler kazanç getirdiği sürece, görsellik artacak, teşhir sürecek…
İstisnası olmaksızın yaşamın her alanı sanal alemde görünür kılınacak!...
Bedenler vitrin; inanç ve ibadetler de popüler kültürün mezesi olacak…
Eleman bulmakta hiç zorluk çekmiyorlar…
İfşa edilme korkusunu, fark edilme duygusunun verdiği haz bastırıyor çünkü!...
Bu “sanal felaketin” önüne geçebilmek için çaresiz değiliz elbet…
Sınırlı da olsa yapabileceğimiz şeyler var:
- İnteraktif bellek havuzuna “mahremiyet filtreli” dijital içerikler yüklemek bizim elimizde… Trafiğe ne kadar sağlam araç çıkarırsanız; o yola girecek tehlikeli araç sayısını da o oranda azaltmış olursunuz…
- Gerçekçi, sürekli ve yapıcı bir eğitim sistemiyle; bilgilendirme ve rehberlik faaliyeti yapıp etkin bir farkındalık yaratarak, yüksek bir bilinç ve anlamlı bir idrak ile sosyal medya mecraları rahatlıkla kontrol altında tutulabilir…
“Gözler kendisine, kulaklar başkasına inanır” derler…
Şimdi kulak değil, göz olmak lazım…
Gözün aradıklarına yapılacak yatırım, şu anda yapılabilecek en karlı yatırımdır bana göre…
Sorumluluk sahiplerine önemle duyurulur!