Latif Çelik’le hemen aynı kaderi paylaşıyoruz. O benden, iki yıl önce bu dünyaya teşrif etmiş. Yani, 1980’nin Eylül’ü, ikimizin de hayatının dönüm noktasıdır.
Yaklaşık üç hafta önce, Almanya’dan değerli dostum araştımacı yazar Dr. Latif Çelik’in, “Almanya Türkleri” kitabının elime ulaştığını, sosyal medya hesaplarımdan duyurmuştum.
Paylaşımda şu cümlelere yer vermiştim: “…Büyük bir emekle hazınlanan bu kitabın, Hollanda, Belçika, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerindeki Türklere örnek olacağından şüphe duymuyorum. Kendisini tebrik eder, başarılarının artarak devamını dilerim.”
Şimdi sıra kitabın içeriğine geldi. Ancak, kitabın içeriğine geçmeden önce, Latif Çelik ile ilgili kısa bilgi vermek istiyorum.
Latif Çelik’le hemen hemen aynı kaderi paylaşıyoruz. O benden, iki yıl önce bu dünyaya teşrif etmiş. Yani ağabey. Yaşıtlarımız, sinemaya giderken, o Adana’da ben Konya’da Atatürk’ün, “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” emri doğrultusunda, vatan, millet ve devlet meselelerinin tam göbeğinde bulmuşuz kendimizi. İlginç olan ise, aynı yıl ve aylarda ben Hollanda’ya, o da Almanya’ya göç etmişiz.
1980’nin Eylül’ü, ikimizin de hayatının dönüm noktasıdır.
Bir başka ilginç gelişme de, o 1990 yılında Almanya’da, “Türk-Alman Kültür Derneğini” kurarken ben de Hollanda’da, “Türk Akademisyenler Birliği Vakfı’nı” kurmuşuz.
O, 1992 yılında Birlik Gazetesini yayınlamaya başlarken, ben de Türkevi Dergisini yayınlamaya başlamışız.
….Ve yayınlanan kitaplar, organize edilen konferanslar, tam 40 yıldır sürüyor.
Bu kısa girişten sonra Almanya Türkleri kitabının içeriğiyke devam edebiliriz.
“Almanya Türkleri; 60. Yılında Almanya Türkleri” başlığını taşıyan kitap, alt başlığında da yer aldığı gibi, Türklerin Almanya’ya göç edişlerinin 60’ıncı yılına armağan olarak yayınlanmış. Büyük boy, ciltli, her sayfasında fotoğrafın yer aldığı ve her haliyle bir prestij kitap olan çalışma, önsöz ile birlikte 14 bölümden oluşuyor.
Kitabın Önsöz’ünde şu cümleler dikkat çekiyor: “Sirkeci’den başlayan göç, Türkiye tarihinin en önemli sosyolojik olaylarından biridir… İşçilerin dövizlerine gösterilen ilginin, kendilerine gösterilmediği gerçeği göz önüne alındığında, dönemin sıkıntılarını, tarihin vicdanı ile başa başa bırakıp önümüze bakmak daha doğru olacaktır…”
Bu gerçeğe rağmen, “60 yıl önce gelen Türklerin çocuklarının ve torunlarının, bugün Almanya’da hemen hemen bütün iş kollarında aktif olmaları, söz konusu göç hareketinin her iki taraf için hem sosyolojik hem de ekonomik anlamda en somut ve en güzel yansımalarıdır.” tespiti, Almanya örneğinden hareketle, Avrupa Türklerinin yaşadıkları ülkelerdeki durumunu anlatmaktadır.
Göçün ilk on yıllarında, büyük ihmallere rağmen, Anadolu’nun bağrı yanık evlatları, ontolojik olarak sahip oldukları “kök yazılım” gereğince, Avrupa’da kendilerine has yeni bir dünya inşa etmişlerdir.
Kitabın giriş bölümünden sonra, başlayan birinci bölüm, yazarın mesleğinden de tahmin edileceği gibi, “Tarih boyunca Türkler ve Almanlar’ın ilişkileri”ni oluşturuyor. Zira, yazar, neredeyse bir ömür harcadığı Almanya’da, Avrupa’da Türk izlerini bu bölümde derli toplu okuyucuya sunuyor.
Buna göre, Almanlarla Türklerin tarihte ilk karşılaşmaları Konya’da, Anadolu Selçuklu Devleti döneminde başlar. Türklerin Almanya’ya gelmeleri ise 13’üncü yüzyıla kadar geri gitmektedir. 7 asır önce, Selçuklu subaylarından Mehmet Sadık Selim, Akdeniz üzerinden Güney Almanya’ya esir olarak getirilen ilk Türk’tür. Mehmet Sadık Selim’in soyu bugün ‘Soldan’ (Sultan) ailesi olarak devam etmektedir.
Türklerle Almanların tarihsel ilişkilerinden sonra, şimdi sıra, ‘yirminci yüzyılın en önemli Türk iş gücü göçü’ olarak tarihe geçecek olan Avrupa Türklerine gelmiştir.
Yazarın, “Almanya Yeni Vatan” olarak isimlendirdiği bölüm, 30 Ekim 1961’de Sirkeci’den güneşin battığı yöne doğru başlayan Türklerin göç hikayesi anlatılmaktadır.
Göçün ilk yıllarının geniş bir şekilde anlatıldığı ve bir o kadar da görsellerle süslendiği ikinci bölüm, göçün ilk yıllarının hikayelerini okuyucuya sunmaktadır. Sıkı sağlık kontröllerinden geçen delikanlılar, henüz askerden yeni dönmüşlerdir. O yıllarda, Almanya’ya giden kadın işçılerin sayısında da bir hayli artma olmuştur.
Kitabın, bundan sonraki bölümleri, Türklerin misafir işçilikten yerleşik hayata geçiş dönemine ayrılmış. Yerleşik hayata geçiş elbette bir taraftan Türklerin küçük ölçekli de olsa iş yerleri açmaları, diğer taraftan da sosyal, kültürel ve dini ihtiyaçların giderilmesi için farklı kurumların teşekkül etmesini beraberinde getirmiştir.
…Ve ilerleyen yıllarda, Türkler tarafından kurulan fabrikalar ve Türk girişimci sayısının artması, Türklerin Alman ekonomisinde yer almalarını sağlamıştır. Bu süreçte, Türkçe medyanın üstlendiği rol ise ayrı bir bölüm olarak ele alınmaktadır kitapta.
Latif Çelik, kitabın ilerleyen bölümlerinde, Türklerin Almanya’ya çok yönlü katkıları, Türkiye ekonomisine katkıları, Türkiye-AB ilişkilerinde oryadıkları rol, Alman toplumunda yükselen ve başarılı olan Türkler, Türkler ve siyaset gibi alt başlıklara Almanya Türklerinin sosyolojisini anlatıyor.
Kitap bu haliyle, tam bir arşiv, veri, bilgi, tecrübe ve uzmanlık senteziyle tarihe not düşmenin somut örneğini oluşturuyor.
YTB tarafından da desteklenen bu çalışma, her haliyle bu yıl göçün 60’ıncı yıl dönümünü kutlayacak olan Hollanda, Belçika ve Avusturya Türklerine örnek teşkil etmektedir.
Veyis Güngör
13 Şubat 2024