Dört, beş gündür göz açtırmayan yağmurun ara verdiği bir pazar günü, Türkiye’den gelen bir grup üniversite öğrencisiyle birkaç saat Amsterdam şehir merkezini gezdik. Öğle saatlerinde Amsterdam Merkez Tren İstasyonu önünde, Zaandam’dan, Amsterdam’dan ve Rotterdam’dan trenle gelen öğrencilerle buluştuk. Tren istasyonu önünde, tarihe bir not düşelim diyerek, gençlerle bir hatıra fotoğrafı çektirdik.

Kısaca, son kırk yılda Tren İstasyonu Merkez Binasının muhafaza edilerek, binanın etrafının nasıl genişletildiğini, özellikle istasyonunun arka tarafına eklenen binalarla adeta modern bir AVM ortaya çıktığını anlattım gençlere…
Daha sonra, havanın da güneşli olmasından yararlanarak, DAM Meydanı’na doğru yürümeye başladık. Her zamanki gibi, bugün de Amsterdam olağanüstü kalabalıktı. Tabiri caizse sokaklarda 72 milletten insan görebilirsiniz.

Gençlere, ayak üstü, 12. yüzyılda şimdi kentin tam ortasında kalan “De Amstel” kanalı etrafında kurulmaya başlayan, Amsterdam’ın kuruluşu hakkında kısaca bilgi verdikten sonra, Borsa Binasının önünde durduk. Dünyanın ilk organize borsası olarak bilinen Amsterdam Borsası, bilindiği üzere 1602 yılında kurulmuştur. Tren istasyonu ile DAM Meydanı arasındaki, şimdiki Borsa binası ise 1903 yılında inşa edilmiştir.

Birkaç dakika sonra ise, Amsterdam’ın dünyaca en çok bilinen DAM Meydanı’na geldik gençlerle… Özgürlük Anıtı’nın ve görkemli Kraliçe Sarayı’nın bulunduğu DAM Meydanı, ana baba günüydü. Gösterilerin ve yürüyüşlerin en fazla ve sık yapıldığı DAM Meydanı, bugün farklı farklı gösterilere sahne olmaktaydı. Bir tarafta, bizim Uygurlar, Çin zulmü altında inim inim inleyen ve soykırıma uğrayan Doğu Türkistanlılar için gösteri yaparken, diğer tarafta, her hafta tek başına bu meydanda katil İsrail hükümetini protesto eden Hollandalının anlamlı gösterisi vardı.

Meydanın bir başka köşesinde ise, savaş karşıtı gösteriler yer alırken, bir başka köşede de, Pekin hükümetini protesto eden demokrat Çinlilerin gösterileri yer almaktaydı. Tüm bu gösterilerde en çok dikkat çeken, elbette Doğu Türkistan’ın Gök Bayrakları ile Filistin bayraklarıydı.
DAM Meydanındaki hareketliği kayıt altına almak, hem de Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin masum, anlamlı ve bir o kadar da yalnızlıklarını anlatan mücadelelerini göstermek için, fotoğraflayıp, sosyal medyada paylaştık. 

İçimiz buruk olarak DAM Meydanı’ndan ayrıldık. Damrak’tan biraz ilerledik ve eski Amsterdam Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Siyasal Bilimler Fakültesi binalarını ve ikinci el kitap reyonlarını ziyaret ettik. Sonra, öğrenciler tarafından sık sık işgal edilen Amsterdam Üniversitesi’nin idari binası ‘Maagdenhuis’ü de ziyaret ettik. Binanın yan sokağında, bizim öğrencilik yıllarımızda Amsterdam’da ilk olan “Belçika Patatesi” kızartması satan 3 metrekarelik mekânın da hikayesini anlattım gençlere…

Amsterdam’ın en kalabalık caddelerinden biri olan Kalverstraat’ta biraz yürüdükten sonra,  Hollanda’ya geldiğim yıllarda ilk gittiğim Fatih Camisi’nin eski binasını gençlere gösterdim. Kırk iki yıl önce, cami kapısının önünde Cuma namazı çıkışında oluşan kalabalığın arasında kalan kahve-bar müşterilerinin hâlâ terasta sohbet ettiklerini gençlerle tekrar gördük.

Eski Cami binasını gördükten sonra, yine Kalverstraat’ın yan sokaklarından içeri girilen, Amsterdam’ın en sessiz ve huzurlu avlusu olan “Begijnhof”a uğradık gençlerle…
On metre uzaklıktaki gürültünün zerresi yok burada. Zaten girişteki görevli, ‘Aman sessiz olalım’ işareti yapıyordu ziyaretçilere…
14. Yüzyılda genç rahibelerin kalacakları ve ibadetlerini yapacakları merkez olarak yapılan binalar, Katolik Kardeşler Birliği olarak yapılmış. Rahibeler, dini hizmetlerin yanı sıra, yoksullar için eğitim ve sağlık hizmetleri de yapıyorlarmış.

Yemek molası, Amsterdam’ın meşhur patates kızartması ve shawarma (şavurma-shoarma) öncesi, Anne Frank Huis’e giderken, gençlere 1980’li yılların sonları ve 1990’lı yılların başlarında, Amsterdam’da yaptığımız, “Göç Tarihi ve İbn Haldun Konferansı”, “Uluslararası İbn Sina Sempozyumu”, “Yunus Emre Sevgi Haftası” ve “Uluslararası Mevlana Sempozyumu” programlarını yaptığımız binaları da gösterdim.

Amsterdam Merkez Tren İstasyonu’ndan yürüyerek başlayan gençlerle kültür turumuz, Westerkerk karşısındaki ‘Sefa Restourant’ın ikram ettiği demlenmiş Türk çaylarıyla son buldu.
Her yıl yaptığımız Amsterdam gezimizi bu yıl, Erasmus öğrenci hareketliliği çerçevesinde misafirimiz olan gençlerle birlikte yapmış olduk.

Veyis Güngör
9 Ekim 2024