KCK resmen “PKK’nın şehir örgütlenmesi”dir. Son olarak çeşitli illerde KCK mensubu oldukları için geniş gözaltı ve tutuklamalar yapıldı. Ellerinde silah yok, bomba yok... Buradan hareketle bu KCK tutuklamalarını eleştirenler az değil.
Hatta Selahattin Demirtaş, bu tutuklamaları “Kürtlerin siyaset yapması engelleniyor” diye eleştirdi!..
“Başbakan’a haddini bildirmek için sokaklara döküleceklerini” de söyledi.
Peki KCK nedir? “Kürdistan Topluluklar Birliği” demek olan KCK’nın başında bir Kürt politikacı değil, Kandil’in şefi Murat Karayılan var!
Karayılan, “Benim adıma ölme ve öldürme!” diye açıklamalar yapan Kürt sivil toplum kuruluşlarını “düşman”a(!) hizmet etmekle suçlayarak tehdit eden bir “politikacı”dır! Demokrasi anlayışı da böyle bir “susturma” esasına dayanır.
KCK ne yapar?
KCK’nın işlevi, BDP’yi ve belediyeleri tabanın isteklerine göre değil, Kandil’in emirlerine göre davranan, “demir disiplin” altında bir hareket olarak tutmaktır. Stalinist modeldeki “komiserlik” benzeri bir örgütlenmedir. Liberal Kürt aydını İhsan Aksoy’un belirttiği gibi:
“KCK, şehirdeki kontrolü elinde tutmak ve legal siyaseti PKK çizgisinde tutmakla görevli bir yapı... Öyle ki, bir belediye başkanı bir yere gittiğinde, yanında mutlaka KCK’dan biri bulunuyor. Halk arasında bunlara ‘komiser’ deniyor. Belediye başkanlarının, onların görüşlerinin dışına çıkmaları mümkün değil...” (Taraf, 28.12.2009)
‘Komiser’ler bazen “eşbaşkan” olarak görev yapıyor; Stalinizmdeki “ikinci sekreter”ler gibi.
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Bayde-mir’in KCK tarafından nasıl sorgulandığını, sonra da yanına bir “eşbaşkan” atandığını biliyoruz.
Halbuki Kürt siyasi hareketi böyle değil de tamamen seçimlere, seçmen iradesine bağlı bir hareket olsa, çözüm daha kolay olurdu.
Kürtler PKK’yı eleştirirken
İşlevi belli olan KCK hakkındaki operasyonları “Kürt siyasetçiler tutuklanıyor” diye eleştirmeyi siyaseten de, hukuken de doğru bulmuyorum. Ancak madalyonun bir de öbür yüzü var: Kitlevi tutuklamalar, uzun tutukluluk süreleri geri teper, amacın aksine etkiler yaratır.
Öcalan’la görüşmeler sürerken Kandil’in terörü tırmandırması, sivilleri, kadınları öldürmesi bu tabanda da tepkiyle karşılanmış, yüksek sesli eleştiriler yükselmiştir. Böyle bir ortamda, BDP’ye 2 milyon oy veren kitlenin nazarında, “devletin saldırısı” gibi algılanacak yaygın tutuklamalardan kaçınmak gerekir.
Şiddetten uzak duran hakiki anlamda demokrat bir Kürt hareketinin ortaya çıkması için şiddetin nereden geldiğinin daha net olarak gözükmesi lazımdır.
Etnik sorunların çözümünde demokratik hakların genişletilmesi evrensel bir metottur. Terörle mücadelenin silahlı ve adli yönü bile, kitlelerin duyguları gözetilerek yapılmalıdır. Bu kadar geniş tutuklamalar ‘caydırıcı’ mı oluyor, ‘kışkırtıcı’ mı oluyor, iyi düşünülmelidir.