Özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nde hakiki kabadayılara ihtiyaç vardır. Ama hal, arazi, uyuşturucu, silah, terör, kadın mafyalarındaki, kafataslarında az beyin bulunan veya siyaset yaptığını sanıp eller havaya kalksın dendiği zaman ellerini havaya kaldıran, içi boş, sahte kabadayılardan bahsetmiyorum. Arabalara yanıcı, yakıcı şişeler atarak, yolları keserek, haraç toplayarak, kendisine güvenlik sorumlusu süsü vererek, terör örgütlerinin şehir pisliklerini organize eden, ekmek yedikleri sofralara pisleyen hainlerden de bahsetmiyorum.

Türk dünyanın hiçbir yerinde sevilmez ve sevilmeyecektir de. Özellikle yabancı siyasetçiler, yabancı askerler, yabancı gazeteciler, radikal dinciler ve  ırk manyağı radikal milliyetçiler tarafından Türk hiç sevilmez. Osmanlı İmparatorluğu ve daha önceki imparatorluklarında dünyayı kılıcının ucundaki ve okunun hızındaki adaleti ile yöneten Türk sevilmez. Bütün kıtalara yayılmış, Viyana kapılarına dayanmış, atlı süvarileri ile yeryüzünde gazap rüzgarları estirmiş olan Türk sevilmez.

Ama eski Arap kavimleri, Eski Avrupa, Eski Rus, Eski Çin savaşçıları da o devirlerde insanlara gülücükler, limonata, pasta dağıtmak için seferlere çıkmıyorlardı. Yani o devirler ,o zamanlar öyle gerekiyordu. Ya başını öne eğip öldürüleceksin veya köle olacaksın yada öyle adam kesilmez böyle kesilir deyip var gücünle hasmının üstüne uçarak boğazını keseceksin.

İnsanlık o dram çağlarını geride bırakmadı mı? Artık medeniyetten bahsetmiyor muyuz? Artık bir insanın bir serçe parmağı bile bizim için çok önemli değil mi? Hayvanların haklarını korumak için, bitkileri korumak ve çevre temizliğini sağlamak için  bile yüzlerce dernek kurmadık mı? İnsanlarımızı korumak için milyonlarca insanı polis, asker, güvenlik memuru, danışman, psikolog, sosyolog, psikiyatrist, hekim, diş hekimi ve teknisyeni, eczacı ,diyetisyen, gıda uzmanı yapmadık mı?

Yine de Türklere olan kin, nefret, intikam ve öç duyguları bitmedi. Bizim Müslüman olmamız veya olmamamız bu gerçeği değiştirmez. Hıristiyan, Yahudi, Şaman dinlerini benimseseydik yine aynı şekilde hedef gösterilen bir millet olacaktık. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk boyun eğmedi! Hem Trakya ve hem Anadolu’yu, Hem Orta Doğu’yu, Uzak Asya’yı ve Kuzey Afrika’yı, Hem Kafkasya’yı ele geçirmeyi kafasına koymuş Amerika, Avrupa güçlerine Anadolu’dan geçit vermeyen gerçek bir kabadayıydı ve bu kabadayılığı batının hal mafyası gibi kabadayılık yaptığını sanan eşkıyaları ve onların içimizdeki şakşakçıları hala içlerine sindiremiyorlar. Nasıl olur da, bu medeniyetsiz , bu seviyesiz toplum içinden, böyle kararlı, cesur, yüreği ve bileği, aklı ve zekası  kuvvetli bir kabadayı çıkar? Böyle bir kabadayının Amerika’da, İngiltere’de, Rusya’da, Fransa’da, Almanya’da çıkması gerekemez miydi? Islah, terbiye, asimile edilmesi veya bu başarılamazsa yok edilmesi gereken Türkler böyle bir kabadayı Türk babasını hak etmiş miydi?

Bu hak etme, etmeme meselesi değildir. Bu inanma, sevme, uğruna can koyma meselesidir. Mustafa Kemal günahı ile, sevabı ile kendisini bu milletin, bu toprakların, basit, küçük bir ferdi kabul etti ve kibre, gurura kapılmadan ‘’ geldikleri gibi giderler!’’ demesini  de bildi. Sadece bu milleti çok sevdi. Gerçekten çok sevdi. Bu milleti gerçekten aşk ile sevmemiş olsaydı, böylesine kabadayılığı asla yapamazdı.

Kabadayılık;  sevgiden, aşktan doğar .Aşkını ruhunda hissettiğinin, sevdiğinin uğruna, dünyanın en çılgın ve en cesur, en zorlu  ve yenilmez kabadayısı sadece sensindir. Dünyayı ataşe vermeye hazırsındır. Kabadayı için sevdiğini korumak vardır. Sevdiğinin saçının bir teline, tırnağının bir ucuna asla zarar gelmemelidir. Kendi canı zerre miktar önemli değildir.

Var mı böyle bir kabadayı? Türkiye’yi ve Türk Milletini bu kadar seven bir kabadayı var mı?

"Türk’sem Türküm ulan! Bu millet benimdir! Ben bu milletinin evladıyım!" diyen bir kabadayı var mı?

Asker, polis, bakkal, çırak, manav, fırıncı, siyasetçi, tüccar; topyekun, tam mevcut böyle bir kabadayı olamazsak eğer ve Türkiye Cumhuriyetinim dışında diğer devletlerde yaşayan kabadayılarımızla güç birliği, silah arkadaşlığı yapmazsak eğer, bizi bekleyen son, ya asimile olmak veya devşirilmek, mankurtlaştırılmak veya kademeli, planlı bir soy kırıma tabi tutulmaktır.

Çünkü biz Türk’üz. NASA, CERN, AB Parlamentosu, BM, NATO ; her nerede çalışırsak çalışalım biz Türk’üz ve tehlikeli bir milletiz. Her an, Mustafa Kemal Atatürk, damarımızda kan akışı şelaleler gibi  şahlanabilir ve dünyayı ateşe verebiliriz. "Eğer bizi yakmak istiyorsanız, buyurun gelin, hep beraber yanalım!" diyebiliriz.

Var mı böyle kabadayı! Kaldı mı? Her Türk’ün içinde uyuyan bir Mustafa Kemal Atatürk var mı? Uyuyan cengaver uyanabilir mi?

Ve şimdi herkese basit bir soru? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, Türkiye’de yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti kimlik ve pasaportuna sahip olan, hatta Türkiye Cumhuriyeti Devletinde önemli, yetkili uluslararası saygınlığı olan durumlara gelen  ama Mustafa Kemal Atatürk hakkında sürekli kin, nefret, öfke, intikam duyguları kusan nasıl birisi olabilir?

Lütfen sadece bunu düşünün! Acaba böyle kişiler hakikaten Türk mü? O bir kenara , milyonlarca İngiliz, Rus, Amerikalı, Alman, Çinli, Hintli, Arap, Yunan, Ermeni, Kürt, Fransız; Mustafa Kemal Atatürk’e hala saygı, hürmet, hayranlık hisleri beslerken, bu kin, nefret, öfke  budalaları kimdir? Kimlerdir?

Sevmek zorunda mıyız? dediklerini duyar gibiyim. Evet! Sevmek zorundasınız! Bu devlete, bu millete, aramızdaki sevgiye ve barışa, birlik, beraberlik  ve dayanışmaya;  hizmeti geçmiş tarihimizin her kabadayısını sevmek zorundasınız.

Ama eğer sevecek ruhu yoksa bir kimsenin, kabadayı olmayı bırak, adam olmayı bırak, insan da olamaz! İnsan dediğin kişi önce şahsı için değil, bağrında yaşadığı millet için kabadayılık yapmış cesur savaşçıları sevebilecek bir ruha sahip olmalıdır. Kabadayı herkes olamaz, kabadayı olamayanları ayıplayamayız ve kınayamayız. Ama en azından kabadayı olanlar sevgiyi, hürmeti hak eder ve kabadayı olamasa bile, kabadayı olanlara hürmet, sevgi gösterir insan gibi insan.

Şimdi tekrar soruyorum! Kaç kabadayı var? Kimler? Neredeler?

Tarihi değiştiren, misyonu veya davası olan, bir milleti peşinden sürükleyebilen, canını verdiğinde bütün dünyada hüzün yaratan hakiki bir dünya kabadayısından bahsediyorum. Savaş ve nefret için değil, barış ve sevgi için dünyaya meydan okuyan bir kabadayıdan bahsediyorum. Kadın döven, uyuyan polislerin enselerine kurşun sıkan, telefonda babası ile hasret gideren uzman erbaşın kafasına sıkan, insanlara uyuşturucu verip canlı bomba olarak kalabalıklara gönderen ödlek soytarılardan bahsetmiyorum.