1.Bölüm
Jane Austen ve Shakespeare, tuhaf birer ikili gibi görünseler de eserleri, popülerlikleri, uyarlama filmleri ve haklarındaki benzer eleştiriler göz önüne alındığında ortaya çıkan “zıtlığın ortaklığı” irdelenmeye değer.
Bugün ne Austen ne de Shakespeare sadece birer eser üzerinden ya da popüler kültür sonucu bu noktaya erişmiş değildir. Günümüze kadar ikisi için pek çok biyografi, belgesel, film, tarihsel araştırma, çizgi roman, oyun vb. yapıldı.
2010 yılında New York’taki Morgan Kütüphanesi ve Müzesi, Austen için tüm eserlerinden yola çıkarak bir belgesel hazırladı: “Bir Kadın Zekası: Jane Austen'in Yaşamı ve Mirası”. Bugün Austen hakkında söylenen tüm bu gurur kabartıcı sözler ve övgüler, sayısız edebi ve film uyarlamaları, 1989’dan beri aynı anda Rönesans kültüründe yükselen Shakespeare’in popülaritesiyle paralellik göstermekte.
Shakespeare'in kültürel olarak öne çıkması, Austen'in doğumundan birkaç yıl önce, monarşinin yeniden kurulması ile Stratford Jubilee arasında gerçekleşti. Pek çok bilim adamı, Shakespeare'in etkisinin Austen'in eserlerinde nasıl görülebileceğini araştırmaya başladı.
Genç nesil özellikle Mansfield Park içinden pek çok alıntı yaparak tartışmaya açık bir şekilde benzerlikleri yakalamıştır. Austen’ın olay örgüsü ve karakter analizleri sıklıkla ve birebir Shakespeare ile yakınlık göstermektedir. O dönemin edebi araştırmacı ve eleştirmenleri ise Shakespeare'in 18. yüzyıldan yirminci yüzyıla kadar kadın yazarlar üzerindeki baskıcı etkisini vurgulayarak, Austen, Bronte ve özellikle G. Eliot’a dikkat çekmişlerdir.
Austen için sadece Mansfield Park ve Emma değil, aynı zamanda tüm eserlerindeki arka plan ve olay örgüsünde Shakespeare’nin izlerini yansıttığını ileri sürerek, Austen’ın bunu en çok Gurur ve Önyargı ’da Elizabeth ve Darcy karakterlerinin kurban edilişlerinde gördüklerini belirtmişler.
Devamı ikinci bölümde