Henüz çiçeği burnunda stajyer bir muhabirken, 1987’de tanıştım, Türkiye’nin ‘CHP sorunu’yla. Tabii o zaman adı SHP idi.

Siyaset elbisesinin, politikacı babasına çekmemiş bir akademisyenin üzerinde nasıl eğreti durduğunu, merhum Erdal İnönü’de temaşa eyledim.

Siyasetin ne kadar içeriksiz olabileceğini, arka arkaya üç düzgün cümle kuramadan nasıl Anamuhalefet Partisi Genel Sekreteri olunabileceğini Fikri Sağlar’ın şahsında gördüm.

Parti içindeki beşten fazla hizbin, birbirinin gözünü oymak için nasıl oyunlar kurduğunu; dahi bu oyunlara, anılan hiziplerin taraftarı olan gedikli gazetecilerin de dâhil olduğunu idrak ettim.

Merhum Deniz Baykal yeniden siyasete dönüp, SHP Genel Sekreterliğini devraldığında, bir partinin nasıl iki başlı olabildiğine tanıklık ettim.

‘Cumhuriyeti kuran parti’ aldatmacasıyla; Türkiye’yi bölmek isteyen PKK terörünün, 1991 yılında nasıl küçük hesaplar uğruna TBMM’ye taşındığına şahit oldum.

MUHALEFETE MAHKÛMİYET

Dönemin iktidarlarına kılçık atmak için, her yıl nasıl ‘Kürt Raporu’ düzenlendiğini; fakat kamuoyundan tepki gelince, “Rapor, hazırlayan akademisyenleri bağlar; partimizi bağlamaz…” pişkinliğine yatıldığını gördüm.

Aradan geçen 38 yıl, CHP söz konusu olduğunda hiçbir şeye şaşırmamayı öğretti bize. Lakin yine de bugün tanık olduklarımız, “Bu kadarı CHP için bile fazla…” dedirtiyor bizlere.

23 senedir kesintisiz iktidarda olan bir parti var. Türkiye’yi, etrafımıza dadanan emperyalist yamyamlara rağmen ayağa kaldırmak için çırpınan… Bu yüzden, bazen kendi seçmen kitlesinin bile hoşnutsuzluğuna muhatap olan… Sayısız finansal saldırılara ve kriz üretme çabalarına rağmen, ülke ekonomisini en az 10-15 kat büyüten… Altyapı yatırımlarıyla ülkeye çağ atlatan… Bilim ve teknolojide, ülkemizi üst devletler ligine yükseltecek hamleler yapan… Savunma sanayisinde Türkiye’yi yıldızlaştıran… Ve tüm bunları yaparken de yorulan, yıpranan, tökezleyen bir iktidar…

İşin özeti, demokratik geleneklere bakarsak, Anamuhalefet Partisinin, geçen 23 senede en az 2 kez iktidara gelmesi gerekirdi.

Peki, neden olmuyor? Türk Milleti’nin; mevcut iktidara karşı seçenek olabilecek, ülkeyi ondan daha iyi yönetebileceğine dair inandırıcı siyaset öretecek bir Anamuhalefete hakkı yok mu? Seçmen, her defasında mevcut iktidar partisini desteklemek zorunda mı olmalı?

Daha kısa soralım: CHP ne işe yarar?

PARTİ İÇİ İKTİDARIN DAYANILMAZ CAZİBESİ

Hadi, 1980 öncesinin netameli dönemlerini saymayalım… Geride kalan 40 yılda, bir siyasî partide her şey konulduğu yerde durabilir mi? Duruyor işte…

Tüm rekabet, bütün çabalar, her türlü politika; yalnızca ‘parti içi iktidar’ için… Öyle ya… Son derece konforlu bir alan orası… Seçmeni hesap sormuyor. Hiçbir vaadinin peşine düşmüyor. Belediyesini kötü yönettiğini söylediği halde, yine de oyunu CHP’ye vereceğini ikrar ediyor. Tuvalet terliğine bile oy verebileceğini söylüyor. Eh, ele geçirilen belediyeler üzerinden gelen rantlar da tatmin edici…

Ne kalıyor geriye? Tadını çıkarmak… Tadını çıkarabilmek için, sabah erken uyananın gözü, partinin Genel Başkanlığında oluyor. Bir bakın hele… CHP’nin kaç genel başkanı var şu anda? Yalnızca Özgür Özel mi?

Kafasını Boğazın öte yakasından ikide bir kaldırıp “Pışşşııııkkkk!...” diye ünleyen Ekrem İmamoğlu nesi oluyor partinin?

Sessizliğini, projesizliğini ve icraatsızlığını ‘başarılı icraatın emareleri’ olarak pazarlamasını beceren Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın gözü de İmamoğlu ile aynı rakıma bakmıyor mu?

Peki, ‘mezhepsel hesaplar’ üzerinden kurguladığı delege yapısının, bir gecede ‘finansal hesaplar’ sayesinde saf değiştirmesiyle alaşağı edilen Kemal Kılıçdaroğlu’yu nereye koyacağız? CHP Genel Başkanlığı sevdası dindi mi dersiniz?

23 NİSAN MÜSAMERECİLERİ

Hadi, parti içi hizipleşmeleri, rekabeti, itiş-kakışı, kongre salonlarında birbirlerine yumruk, tekme, masa ve sandalye atarak kutlama yapan partili kimliğini bir kenara bırakalım…

Koskoca Anamuhalefet Partisi, çocukça eylemlerle siyaset yapar mı?

Büyük bir açıklama yapacakmış edasıyla kürsüye gelerek, Amerikan mizahı soğukluğuyla ‘Kırmızı Kart’ gösterip, seçmenle kafa bulunur mu?

Koltuğa oturduğu 6 senedir, dişe dokunur hiçbir icraatı olmadığı halde, kendisini ‘Cumhurbaşkanı Adayı’ ilan ettirmek için, önüne gelen yüksek kamu görevlilerine hakaret edip, sonra da mahkemelerde kahramanlık hikâyesi aranır mı?

‘Atatürk’ün koltuğu’ diye kutsadıkları makama erişmenin, yönettiği belediyenin kaynaklarıyla oluşturulmuş ‘medya gücüyle’ mümkün olabileceğine iman edilir mi?

Her biri kendisini Cumhurbaşkanı adayı görenlerin arasında kalıp, parti genel başkanının ‘doğal Cumhurbaşkanı adayı’ olduğunu idrak edemeyenden Genel Başkan olur mu?

Aralarında tost olmasına ramak kaldığı iki belediye başkanının alttan alta devam eden ‘gözünü oyma’ kavgasının üzerini örtmek için, her iki rakibin el ele tutuştuğu bir resmi, hem de altına bir sap takarak, Grup Toplantısı kürsüsünden sallaya sallaya konuşma mı yaparmış, ‘Parti Lideri’ olacak kişi? Bre muhterem, elinde 23 Nisan Bayrağı mı sallıyorsun?

Eksik kalmasın, onu da dillendirelim: Yahu bir önceki seçimde, Cumhurbaşkanı adayınızı, ‘yıpranır’ palavrasıyla son güne kadar açıklamamışken… Şimdi ne oldu… Daha ortada seçim yol, fol yok, yumurta yok, hatta tavuk dahi yokken… Nereden çıktı bu ‘aday belirleme sevdası’?

ERKEN SEÇİM NASIL YAPILIR?

2025’te kesinlikle Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri olacakmış? İyi de, nasıl?

Anayasa gayet açık. Seçim 5 yılda bir yapılır. Şayet ülkede bir kriz, içinden çıkılamayan bir hal varsa, Cumhurbaşkanı, Meclisi feshederek, ülkeyi seçime götürebilir. Yani bu formül, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yetkisinde.

O da herhalde, Korona Salgını, Suriyeli mültecilerin yükü ve 6 Şubat Depremlerinin son 2 yıldır dayattığı tüm zorlukları göğüslerken… Önümüzdeki bir-iki yılın sonrası için ‘tünelin ucundaki ışığı’ görmekteyken… Bir siyaset ustası olan Erdoğan, iktidarı CHP’ye altın tepside hediye etmek için seçim kararı alacak değil herhalde.

Bu sene seçim olması için ikinci formül nedir? TBMM’nin ‘nitelikli çoğunlukla’ karar alması. Yani hem kendisini feshedip, hem de Cumhurbaşkanı’nın görevine son vermesi.

Bu formül zaten işlemez. Denemek isteyen buyursun. Cumhur İttifakı partilerini geçelim… Hatta CHP dışındaki diğer muhalefet partilerini de geçelim. Acaba CHP TBMM Grubunda bir gizli oylama yapılsa… Bu sene erken seçim yapılması önerisine, yüzde kaç destek çıkar dersiniz?

Geçelim bu fantezileri. CHP’nin temel sorunu, ‘siyaset kabızlığı’dır. Siz buna, ‘siyasetsizlik’ de diyebilirsiniz. Durum böyle olunca da; birisi İstanbul’dan ‘pışşık’ çekiyor… Birisi Başkent Belediyesi’nden ‘beni de unutmayın’ raconu kesiyor… Birisi dışarıdan siyaset yapmak için tuttuğu ofisten, arada bir CHP Genel Merkezine selam yolluyor… CHP Genel Başkanlığını ‘idareten’ (vekâleten demiyorum) yürüten zat ise; elinde ya kırmızı kart, ya da altına sap takılmış çifte belediye başkanı resmi sallıyor.

Allah CHP’li seçmene sabır, gönül aydınlığı ve siyasî basiret versin. Zira böylesi bir sakillik, CHP’de bile çekilemez.