Sarılma ardında nice suskuyu bıraktı, nice elzem acıları doğurdu ruhlarında.


'Sadece sev!' diyordu adam.


`Sevmek nasıldır ki!` diye soruyordu kadın…


Susuyorlardı.


Sevmeler öyle uzun dilsizliklere gelemezdi biliyordu kadın ama adamdaki bu dilsiz sesleniş yüreğini, zihnini yırtarcasına kanatıyordu benliğini.


Kadın ile erkeğin hep farklı kimyalara sahip olduklarını çoğu kez işitse de buna bir anlam verememişti asla çünkü ona göre aslolan insan olabilmekti. Kadınlık ve erkeklik insanların yaptıklarına ve yapacaklarına dair giyindikleri bedensel maskelerden başkası değildi. İçsel arayışta ne zaman cinsiyetin bir anlamı olmuştuki? Ruhsal uyanışta, yaşamsal aşkınlıkta ne önemi vardı cinsiyetin? Ruh teklikti. Ruh özgürlüktü. Ruh saflıktı. Ruh özlüktü. Kadında ayrı erkekte ayrı mı olurdu hiç bunlar!


`Saçma` diye yarı alaycı gülümsedi kadın adama dönerek. `Siz neyin kafasını yaşıyorsunuz allah aşkına kalkmış bana kadınlığı erkekliği anlamam gerektiğini söylüyorsunuz? Siz insanlığı anlayabildiniz mi diye sorarlar? İnsanlık mı kadınlık ve erkeklikten önce gelir, yoksa kadınlık ve erkeklik mi insanlıktan önce? Var mı bunun bir cevabı?`.Sustular ve adamın gözleri kadında uzunca bir süre takılı kaldı.


`Günlerce konuşabilirim seninle bunlarla ilgili yar, bilirsin. Ama bilmediğin yüzyıllardır henüz sonlanmamış sorulara anında cevap isteme telaşıyla kendini ve beni hırpaladığın. Sanırmışın ki ben bunları sana anlatsam duymak istediklerin bunlardır? Sen öfkene, bilinmezlerine, kendinde kaybolmuşluklara yandaş ararsın sadece ve bunun için olanca enerjinle yerle yeksan etmeye çabalarsın beni…` henüz cümlesini bitirmemişti ki adam kadın bir hışımla yerinden fırladı ve ateş saçan gözlerle adama bakarak;

 
` Ne şimdi bu? Seni yerle yeksan ediyorum öyle mi? Seni… Söylediğin her şey `ben` kelimesini kullanınca değerini yitiriyor işte! Sen! Sen! Sen! Herkes gibileşiyorsun bunu dediğinde. Önemli olan sen misin burda paylaşım mı? Senin anladığını neden ben anlayamıyorum? Aşkınlık denilen yaşam şekli sana mı özgü sadece? Neden çevrendeki herkesin senden daha yetersiz olduğunu düşünüyorsun? Gidilen yol mu önemli, varılan nokta mı? Bildiklerini herkesin anlayacağını gibi anlatamıyor ve herkesin seni anlamasını bekliyorken sen haklısın ama ben bilmediklerimi bilmek için seni, kendimi, çevremi bu sancı ile hırpalarken haksızım öyle mi? Nerde senin bilgeliğin, sabrın, bilgin? Sevdalandığım adamı özlüyorum ben, bakışlarını, sarılışını, dokunuşunu, huzurunu. Bilgisi ile beni boğmaya çalışan bu kişi kim; sen misin bu?`


Hazmı zor bir yiyeceği kusmuş olmanın rahatlığı ve sonrasında boğazda bıraktığı yakıcılıkla başı döner gibi oldu. Çok yorgun hissetti kendini. Tüm enerjisi bitmiş bir halde, kendi kendine konuşurcasına  `Yalnız kalmak istiyorum bir süre, lütfen!` dedi ve sahile doğru bıraktı adımlarını.


Nereye gittiğini bilmeden yürüdü yürüdü yürüdü kadın. Sen… Ben… Neden takılıyor ki insanlar bu kelimelere? Egonun tavan yapmış halinden başka nedir bu? Herşeyi biliyor olsan ne olur `ben` dedikten sonra? İstediğinin sadece öğrenmek, bilgilenmek ve bilgelik yolunda gitmek olduğundan emindi kadın ve bu süreçte tüm hücrelerine kadar dönüşüyor, acı çekiyor, kaçmak kuytu bir yerde günden ışığından uzakta susmak istiyordu. Beynindeki, kalbindeki sorular, karmaşa, dalgalanma durulana kadar.


O an farketti ki kızdığı adamdan farklı bir şey yapmadığını. Adam `ben` dedi diye esip gürlerken kendiside gizli olarak o `ben egosunun` altında ezilerek egosunun esiri olmuştu. Ben demedi diye haklı değildi kadın. Tüm bedeni, duruşu, bakışlarıyla daha güçlü bir `ben` koymuştu ortaya, daha şiddetlisinden hem de. Konuşmaya başladıkları konu `İnsanlık mı kadınlık ve erkeklikten önce gelir, yoksa kadınlık ve erkeklik mi insanlıktan önce?` sorusuyken onlar daha gerçekcisi o (kadın) nerelere gelmişti. Kızdı kendine `Dinlemeyi öğren be kadın, dinlemeyi!`. Ve ardından ateş düştü içine sanki.


`Tanrım ne yapıyorum ben!` diye şaşkınlıkla inledi kadın, gözlerinden istemsizce yaşlar akmaya başladı ve hızla geri dönerek koşar adım adama gitti.


Bıraktığı yerde otruruyordu adam ve ıslaktı gözleri. Adamın önüne diz çöktü kadın, ellerini tuttu;


`Bağışla beni lütfen! Bilmediklerim için bağışla beni!`


Adam yüzünü hafifçe okşadı kadının `Sen beni bağışla gülüm, sen beni bağışla ki ben kendimi bağışlayabileyim. ` Alnına tüm enerjisini kadına aktarır gibi uzun, sıcak, ateş gibi bir öpücük kondurdu ve `Varlığın için teşekkür ederim…` dedi.


Kadın `Bağışla beni lütfen!` dedi sadece ve gecenin karanlığında ikiside yürekleri birbirine akarak aşk mabetlerine yöneldiler.