Dağınığım bu ara. Hem de en iyisinden, darmadumanım.
İki haftadır önümde açık duran laptopun önüne oturup, boş boş sayfaya bakıp tek kelime yazamadan kalkıyorum.
İçimden akmaya çalışan onca kelime varken bu yazamama durumu huysuzlaştırırdı beni. Yürürken, okurken, bir görüşmede ya da yemek yaparken içimden deli gibi konuşuyor, uzun ve soluksuz cümleler kuruyor ancak yazmak için oturunca bomboş oluyorum.
Mutfakta, salonda, yatağımın başucunda, banyoda, çantamda kitaplar, not almak için kalem kâğıt hazırda beni bekliyordu. Bense yabancılaşmış bir halde duruşlarının yersizliğiyle anlamsız kılıyorum onları.
Ruhumla bedenim ayrı ayrı takılıyorlar sanki. Bedenim gündelik hayata bir şekilde devam ederken, ruhum okuduklarında, aldığı eğitimlerde, özlediklerinde, İzmir’de, İstanbul’da kol geziyor bir başına. Yan yana gelip bir konuşabilseler bilirim aslında iyi anlaşacak bu bedenle ruh ama bu ara hiç niyetleri yok gibi.
Birini alıp birini bıraktığım kitaplardan belki, belki izlediğim filmlerden, belki yaşadığım farkındalıklardan olsa gerek dipteyim. Aslında severim dipleri. Çünkü dipteysen çıkmak üzeresindir artık. Son noktayı görmüşsündür ve yavaş yavaş tırmanmaya başlarsın seni dibe vurduranları erittiğin potadan damıttıklarına doğru. Güvenli ve sığ sularda gezinmek elbette daha kolay ama cesaretin varsa yüzme bilmeden dal bakalım derinlere. Ölme telaşı sarınca bedenini ruhunu neler yapabileceksin gör kendini. Dal dediysem git denize at demiyorum tabi ki kendini, içine, özüne, geriye attıklarına, peşinden sürüklediklerine bir bak. Takkeyi koy önüne gelmişini geçmişini dök. İşte oradan çıkabiliyorsan, tamamdır.
Yıllarca kullanmadığın ama var olan kapasiteni, beynini, yüreğini birden harekete geçirmeye çalışırsan bu boşluk doğuyor. Ezberi bozuluyor hayatının. Doğrularla yanlışlar yer değiştiriyor. Sen kalk seni sen yaptığına inandığın, bağıra çağıra savunduğun tüm değerleri yerle bir et. Kolay değil işte öyle. Bedende, ruhta elbet bir tepki verecek buna. Ağlama krizleri, yemeden içmeden kesilmeler, boş boş dalıp gitmeler, zamansız gülüşler, suskunluklar… Artarak devam edecek. Zamanı gelinceye kadar ayrı ayrı takılacak bedeninle ruhun. Ancak ikisi o süreçleri geçipte bir araya geldiği zaman anlayacaksın asıl ‘yaşamak’ ne demek.
Attığın adımda, gülüşlerinde, gözlerinde dolu dolu olacak her anında. Anı yaşamanın ne demek olduğunun hazzını almaya başladığında üzerinden attığın ölü toprağı için şükredeceksin her an tekrar tekrar.
Bazıları çıkıp ‘huzur battı sana!’ diyecek. Bazıları nankör olduğunu, minnet duygunu yitirdiğini, tatminsiz olduğunu, bencil olduğunu, gelenekleri görenekleri bir bir sunacaklar önüne. Ve sen böyle anlarda inancını bir an sorgulamaya başlarsan onca dibe vuruş, okudukların, öğrendiklerin, gelişimin, dönüşümün çöpe gidecek.
Hiç kimse seçtiğin yolda sırtını sıvazlayıp ‘Hadi be Yürü! Arkandayız! Kim tutar seni!’ falan demeyecek. Bunları bekliyorsan yanılgın girdap olur çeker seni karanlığa. Önüne engel koyanlar, yargılayanlar, küçümseyenler, komik bulanlar hatta ve hatta bedensel anlamda durdurmaya çalışanlar olacak. Sadece bir olayda değil hayatının her noktasında çoğu olayda bunları yaşayacaksın. İstemek yetmiyor sadece. Önemli olan ‘İnanmak!’. Sen inandıkça ve dik durdukça hayat eğilecek senin önünde. Ama bunu asla ne kavga ne saygısız bir üslup ne de zorlamayla yaptırmaya çalışma. Yüreğinde inancın. Yüzünde gülümsemek, dilinde sadece sevgi olsun. Sevgi dışındaki her duygu hem seni hem de çevrendeki herkesi, her şeyi incitir. Ve incittiğin yerden incinirsin.
Öğrendiklerini, farkındalıklarını, yollardan yürürken gördüklerini, duyduklarını, yaşadıklarını paylaştıkça çoğalıyorsun. Hepsi beni deyip kendinde tutmaya çalıştığın her şey gün gelir seni ilk bırakıp giden olur. Sevgini, saygını, emeğini, ekmeğini, gülüşünü paylaş. Ver. Beklemeden ver. Sen yüreğinden geldiğince ver yeter ki o dönüp dolaşıp seni bulur.
Bunca şeyi ardı ardına neden sıraladın dersen cevabım net: İçimden geldi.
Kurgulayarak acaba ne yazsamda etkilesem bir mesaj versem kaygısı gütmeden yaşadıklarımı paylaşmak istedim sadece. Aslında önce kendime yazdım bunları sonra sana.
Sen başka geçmişsindir bu yoldan öteki başka bir diğeri bambaşka. Ben bu yoldan geçerken bunları gördüm, yaşadım, hissettim.
Bir döngü ise hayat ve bir dönüşüm ise yaşadığımız her an, var olanı, kendimizi olduğu gibi kabul ederek, kendi adıma ben bu süreci hızlandırmaya ve doğru kişilerle doğru yolda yürümeye, attığım her adımda güçlenmeye Yaşam Atölyesine adım attığım gün başladım.
Gelgitlerimiz, iniş çıkışlarımız, dibe vuruşlarımız olacak elbette. Olmuyorsa tüm bunlar yaşadığından emin olmak için bir kalbini kontrol et derim. Yaşamak öyle dünyaya ot gibi gelip saman gibi gitmek olmamalı.
Gülümsemek doğuştur. Hadi inadına gülümse. Seni seviyorum.