Otuz yıllık eğitimciyim…

İlkokul öğrencim de oldu, ortaokul, lise öğrencim de…

Meslek hayatımın büyük bir bölümü zaten üniversitede geçti…

Branşım gereği halk eğitim merkezlerinde açılan kurslarda da epeyce dersler verdim… O kurslarda yaşı belli bir kemale ermiş, işinde gücünde insanlar oturdu rahleme!...

Bu kadar tecrübe, sanıyorum, eğitim ve öğretim ile ilgili konularda bana birkaç kelam etme yetkisi verir!...

Okullar, toplumun ihtiyaç duyduğu niteliklerde “insan” yetiştiren kurumlardır…

Özünde, toplumun diğer ihtiyaçlarını karşılayan kurumlardan hiçbir farkı yoktur…

  • Fırına gittiğimizde; ayıplı veya hatalı bir ekmeği satın alma şansımız var mı?
  • Mağazadaki arızalı  bir beyaz eşyaya para saymamız mümkün mü?

Aradığımız vasıfları taşımayan, ihtiyacımızı gidermede sorun çıkaracak ve zarar çektirecek olan  hiçbir ürüne değer vermiyoruz yani…

Fakat iş insan seçmeye geldiğinde; okulda öğretmen ve hastanede doktor dışında diğer yerlerde aynı hassasiyeti göstermiyor toplum!...

Evimizin planını çizen mimar, inşaatını yapan müteahhit veya onu  denetleyen mühendis konusunda seçici olmuyoruz mesela!...

Kızılay gibi, adliye gibi, emniyet ve asayiş gibi hayatımızı doğrudan etkileyen birçok kurumda, yetkili koltuklarında oturanların niteliklerini hiç sorgulamıyoruz örneğin…

İşini eksik yapan, sorumluluklarını hakkıyla yerine getiremeyen, muhataplarını mağdur eden insanlara karşı çok toleranslı bir milletiz!...

Tüyü bitmemiş yetimlerin, hatta henüz doğmamış bebelerin de üzerinde  eşit oranda hakkı bulunan kamu mallarını ve kamu imkanlarını emanet ettiğimiz yetkililere arada bir  hesap sormak aklımıza gelmiyor!...

Biz hesap sormayınca, onlar da çiftliğe çeviriyor her yeri!...

Kamusal alanlar, bir müddet sonra o yöneticilerin  özel alanı haline geliyor…

Koltuklara öyle bir yapışıyorlar ki, kaldırmak ne mümkün!...

Eğer biz;

Yaşam kalitemizi etkileyen, hayatımız için bağlayıcı kararlar alan kurumlarda, nitelikli insan, uygun personel, liyakatli yönetici çalıştırmayacaksak; bu okullara niye masraf ediyoruz ki!...

Trilyonları bulan o bütçeye yazık değil mi?

Onca zaman, kendimizi boş yere niye yoruyoruz?

Geçen Ramazan bayramında, Ordu’da 24 saat esasına göre çalışan bir kamu kurumunu  ziyarete gittik…

Amacımız, nöbetçi yeğenimle bayramlaşmak ve oradaki çalışanlara tatlı ikram etmekti…

Binanın girişinde öyle bir sorguya ve öyle bir kontrole tabi tutulduk ki, size anlatamam!...

Bu yaşıma kadar İstihbarat binaları, bakan ofisleri gibi bir çok kozmik yere girdim çıktım…

Oralarda böyle bir muamele görmedim…

Sebebini biraz araştırdığımda da şunları öğrendim:

Bu kurumun tepesine en yetkili kişi olarak koydukları yönetici, emrinde çalışanlar kadar yüksek tahsil görmemiş!...

İçerden yükselme dediğimiz; bir işin alt  basamaklarını tecrübe etmeye dayanan terfi sisteminden gelmemiş!...

Kurumun verdiği hizmet konusunda birikim ve donanım sahibi olmamış!...

Kanunların, yönetmelik ve yönergelerin iki amacı olur…

Biri genel amaçtır, diğeri de özel amaçtır…

Genel amaçlar, söz konusu kamu hizmetinin insanlara sunumuyla ilgilidir…

O paragrafta,  insan odaklı yaklaşımdan söz edilir, işin kolaylaştırılmasından, insanların memnuniyet seviyelerinin yükseltilmesinden bahsedilir…

Özel amaçlar ise, işin tekniği ve bütçesi ile alakalı hususları kapsar.

Bir kamu yöneticisi, mevzuatın diğer maddelerini uygularken kurumun genel amaçlarını asla göz ardı edemez…

Hizmetin sunumunda insan merkezli davranmak, ziyaretçilerin memnuniyet seviyesini mümkün olduğu kadar yükseltmeye çalışmak zorundadır…

Bugün, yönettiği kurumun amaçlarından habersiz olan, insanlara duyarsız, kendini ayrıntıların içinde boğmuş niceleri var…

Benim şahit olduğum gibi, sizler de buna sık sık şahit oluyorsunuz…

Bu beceriksizler yüzünden kamu kaynaklarımız heba ediliyor…  

Kaynaklar, vatandaşın yüzünü daha fazla güldürecek şekilde  etkin ve verimli kullanılamıyor…

Şikayet ettiğimiz, sızlandığımız, sitem ettiğimiz bir çok konunun perde arkasında bu var…

Sistemin sağlıklı kurulması halinde beş kişiyle yürüyebilecek olan bir iş; bu yapılamadığında on beş kişiyle bile yürüyemez hale geliyor!...

Üç kuruşa yapılabilecekken, maliyet on kuruşu geçiyor!...

Evet, şikayetimizde haklıyız; sızlanmakta haklıyız; sitem etmekte haklıyız ama;  

Beceriksiz ve niteliksiz insanlar o kurumlara dadanırken, buna hiçbir tepki göstermeme konusunda da kesinlikle  hatalıyız!...

Tam donanımlı, liyakatli, erdemli ve ahlaklı bir şekilde yetiştirilmiş insanlar kenarda beklerken, onların yerini  vasıfsız kişilerle doldurarak nereye varacağız?

Sadece araçlarda değil, yaşam kalitemizi etkileyen her yerde, “hatalıysam ara” diyebilecek  insanlar lazım bize!...