2024 yılının son günlerinde olmanın haleti ruhiyesi içindeyiz. Bir taraftan, bu yıl neler olduğunu düşünürken, bir taraftan da yeni yılda nelerin bizleri beklediğini hayal etmeye çalışıyoruz.
Her yılbaşında olduğu gibi, bu defa da, geride bıraktığımız yılda bizi etkileyen, ruhumuzda iz bırakan olayları hatırlarız. Bu yıl da, bireysel ve toplumsal olarak yaşadığımız o kadar fazla olay var ki, hangisini yazacağımıza karar vermekte zorlanıyoruz adeta…

Hatırlanacağı üzere, son bir yıl içinde, bu köşede sık sık ifade ettiğimiz gibi, 2024 yılı, Hollanda’ya yapılan Türk iş gücü göçünün 60. yıl dönümüydü. Bu bağlamda, yılın ilk aylarında Hollanda Türk göçünün 60 yılını enine boyuna düşünmeye çalıştım. Bir çok kurum ve kişinin yaptığı gibi, naçizane ben de, Hollanda Türklerinin dünü, bugünü ve geleceği konusunda bir şeyler yapmanın hazırlığını planladım. Bu hazırlıklar devam ederken, Batı Avrupa Türklerinin dünü, bugünü ve geleceği ile ilgili önemli bir teklif geldi.

Altı ayı geçen bir süredir, yoğun bir şekilde, ‘Batı Avrupa Türkleri’ üzerine çalışmaktayım. 1960’larda başlayan, günümüze kadar yazılan ve yayınlanan göç literatürünü tarıyorum. Onlarca doktora ve master tezi, yüzlerce kitap, binlerce makale arasında yer yer gece gündüz araştırma yapıyorum. ‘Avrupa Türk Göçü’nün kırk yılına şahitlik eden ve etkin bir şekilde katılan biri olarak, 60 yıllık göç tarihimizde nereden nereye geldiğimizi görünce, şaşkınlığımı gizleyemiyorum.

Yılın bu son yazısında, araştırma, öğrenme ve deneyim sürecinde dikkatimi çeken bir konuya kısaca değinerek, 2024’e veda etmek istiyorum.
Konu, Türkler ve Avrupa.

Türkler ile Avrupalılar, tarihin akışı içinde, detayları saymazsak, genel anlamda üç defa karşı karşıya geliyorlar.
Bu üç büyük karşılaşma sırasıyla: Atila ve ordularının Avrupa hareketi, Haçlı seferleri ile Anadolu’da karşılaşma ve Osmanlı Devleti dönemi.

1960’tan sonra başlayan Türk iş gücü göçü.

Roma’yı kuran Etrüsklerin de Hazar Denizi’nin doğusundan, Türkistan’dan geldikleri ifade edilse de, Türklerin Avrupa’ya ilk büyük karşılaşmaları Atilla ve ordularının (434–453) Roma kapılanına dayanmasıyla gerçekleşir. Hıristiyan tarihçilerinin, ‘Tanrı'nın Kırbacı’ ve ‘Tanrı'nın Cezası’ gibi isimler verdiği Atila ve ordularının, yani Hunlar’ın, bugünkü Macaristan’ı kurdukları bilinmektedir.

Türklerle Avrupalıların ikinci büyük karşılaşmaları, bu sefer Avrupa topraklarında değil, Anadolu’da yaşanır. Bunların ilki, Selçuklular döneminde, Haçlı ordularının, üç semavi dinin mukaddes bildiği Kudüs’ü, Müslümanlardan kurtarmak için, Anadolu üzerinden yaptıkları seferle yaşanır. Bilindiği üzere, Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan buna müsade etmez. Ancak, Haçlı seferleri bununla kalmaz. Sonraki yüz yıllarda da devam eder. Osmanlı hükümdarı Kanunu Sultan Süleyman, 1526’da Mohaç’ta yenilgiye uğratır.

Bu karşılaşmalar, savaşların gölgesinde olmasına rağmen, Avrupa Türklerden çok yönlü etkilenir. Örneğin 16. Yüzyılda Alman köylüler, kendi derebeylerine verdikleri verginin yüzde 90 olmasından şikayet ederler ve Türk topraklarında yüzde 10 vergi vererek üretim yapmak isterler. Ancak bu ve benzeri olumlu girişimler fazla sürmez. Çünkü, Batı’da, buna protestan Martin Lüther de dahil olmak üzere, öyle bir olumsuz Türk propagandası yapılır ki, izleri günümüze kadar devam eder.

Türklerin Avrupalılarla üçüncü karşılaşması, birincide olduğu gibi, yine Avrupa topraklarında olur. Ancak, bu defa farklı bir karşılasma olur. Öncekilerden tamamen farklı olan bu büyük karşılaşmada, Avrupa’ya gelenler, askerler veya diplomatik görevliler değildir. Tamamen ekonomik sebeplerle, ekmek parası kazanmak ve kısa bir süre sonra geriye dönmek niyetiyle gelen Anadolu insanıdır. Türkiye’nin 1961’de Almaya, 1964’te Hollanda, Belçika ve Avusturya, 1965’te Fransa ile yapılan iş gücü anlaşmalarıyla, Türklerle Avrupalıların üçüncü büyük karşılaşması, Avrupa topraklarında başlamış olur.

Bu büyük karşılaşmalara, Türklerle Avrupa devletlerinin, diplomatik, ticari, askeri ilişkileri başta olmak üzere, örneğin Jöntürkleri ya da yirminci yüz yılda yaşanan savaşlar neticesinde Avrupa’da kalan esir Türkleri dahil etmedim. Türklerle Avrupalıların büyük karşılaşmaları olarak, genel bir değerlendirme yaptım.

Değerli dostlarım, yoğun araştırma ve öğrenme sürecinde, insanı şaşkınlığa sevk eden bazı gelişmelere de şahit oldum. Bunlardan birisi de, bir şekilde belirli makama gelmiş, makamın verdiği güçle milletin evlatlarına caka satanların, asli görevlerinde yaptıkları tarihsel yanlışlardır.

Çok yoğun geçen 2024 yılına veda ederken, 2025 yılının şahsınızda, tüm insalık için hayırlara vesile olmasını canı gönülden dilerim.

Veyis Güngör
29 Aralık 2024