'Tiyatro zorunlu olarak politiktir; çünkü insanın bütün faaliyetleri politiktir' demişti Augusto Boal, 'Ezilenlerin Tiyatrosu'nda.
Ve, şöyle devam etmişti: 'Politik tiyatro olmaz diyenler bizi aldatmaya çalışmaktadırlar; ki, bu da politik bir tutumdur.'
Buradan hareketle, 'muhafazakâr sanat olur mu olmaz mı' yahut 'sanat sanat için midir toplum için mi' tartışmalarına yelken açmak mümkün.
Ne ki biz o kadar uzaklara açılmayacak, tiyatronun sularında dolaşacağız.
'İnsanın bütün faaliyetleri politiktir' düşüncesi, Aristo'nun 'insan doğası gereği politik bir hayvandır' sözüne dayanır.
Gördüğünüz gibi her yol nihayetinde 'insan' tasavvuruna çıkıyor.
İnsan tasavvuru da (en geniş anlamda) bir dünya görüşünün tezahürüdür. İnsana 'political animal' demekle, 'eşrefi mahlukat' demek bir mi?
Shakespeare'in şu sözüne de sanırım itiraz eden olmaz: 'İnsan, insandır'
Zaten tiyatronun tanımlarından biri de, 'insanı insana insanla anlatmak' değil midir?
Şuraya dikkat isterim: 'İnsanın bütün faaliyetleri politiktir' diskuru, 'sanat sanat içindir' düşüncesini de dışarıda bırakmaz.
Sanatı sanat için yapan da insandır çünkü.
Bütün mesele estetik kriterlere riayet etmekten ibaret.
Lafı nereye mi getirmek istiyorum?
Şuraya:
'Biz sanatçıyız, biz ne dersek o olur' yollu bir edayla, İBB Şehir Tiyatroları'na bağdaş kuran arkadaşlar da politik görüşten müstağni değildirler.
Bunlardan biri, sırf yargı despotizmini eleştirmek sevdasına, Alain Decaux'nun yıllar önce sahnelerden çektiği 'Rosenbergler Ölmemeli' oyununu sahneye koymakta beis görmedi.
Yine de (işin 'korsan' kısmı hariç) mahut politik tutuma lafım yok.
Ne ki bu arkadaşlar kendileri dışında hiçbir politik tutuma veya dünya görüşüne saygı duymuyorlar.
Kibirlerinden dolayı kendileri dışındakilere kör kütük sağırlar.
Böyle gelmiş, böyle gitsin istiyorlar.
Son günlerde düzenlerine çomak sokuldu ya, feveran ediyorlar.
Yanlış anlaşılmasın; devlet elbette tiyatroları desteklemeli.
Daha çok salon açmalı, her bakımdan daha fazla katkı sunmalı; hatta (Nuri Pakdil'in bir sözünden mülhem söylersek) klasikleri izlemeyene ehliyet bile vermemeli.
Gelgelelim, bu tiyatrocu arkadaşlarımız devlet içinde devlet oldular.
O kadar ki, işlerine gelmeyen hiçbir sese dönüp bakmıyorlar.
İtirazımız buna.
Tahammülleri yok; müthiş tutucular; sıkı denetim uyguluyorlar.
İsyanımız buna.
Sayın Başbakan işte bu itirazı, bu isyanı dile getirdi, siz neden rahatsız oldunuz bayım?
Hayır yani, 'Bayrağı kimlerin taşıması gerektiğini dikte etmeye çalışan bu karanlık güç karşısında kararlıyız' diyerek muhafazakârları 'karanlık güç' tesmiye edenler rahatsız olsun, size ne oluyor?
Başbakan'ın 'Artık despot aydın tavrıyla milleti aşağılama dönemi sona erdi' sözü neden size dokundu bayım?
Bırakın, 'Neyse ki Egeliler balık yiyor da seçeceği partiyi biliyor...' diyerek AK Parti'ye oy verenleri aşağılayan o romancı kadın rahatsız olsun.
Despot aydınlara karşı sallanan o parmak, 'Bidon kafa' veya 'Göbeğini kaşıyan adam' diyerek millete hakaret edenlere batsın, size niçin batıyor?
'Çankaya'da eşi başörtülü bir yobaz görmek istemiyorum. Darbe yapılırsa, sabah kalkıp davul çalacağım...' diyen tiyatrocu alınsın, siz neden alınıyorsunuz?
Yoksa siz bunlara aydın mı diyorsunuz bayım?
Ne diyelim, mübarek olsun.
Lakin bu 'aydınlar' generalsiz yapamaz, haberiniz olsun.
Sivil generalleri olmaya karar verdiyseniz o başka tabii.
Olabilir a!
Başbakan'a, 'Sen önce indir şu parmağını' şeklinde generaller gibi despotça hitap ettiğinize göre, neden olmasın.
(Yeni Şafak)