İlk önce yüreğim kan ağlayarak "tüm Türkiye'nin başı sağolsun!" demek zorundayım.


Terör bir kez daha hain bir saldırı ile insanlarımızı katletti. Hakkari'de Geçimli Karakolu'nda görevlerini yaparken teröristlerin saldırısına uğrayan askerlerimizin sekizinin şehit olduğu haberi tüm Türkiye'yi sarstı.


Şemdinli'de olanlar da ortada.


PKK barış istemiyor.


PKK'nın tek istediği Türklerin ve Kürtlerin arasında düşmanlık duygularının yeşermesini sağlamak ve Kürt Sorunu'na demokratik ve barışçıl bir çözüm bulunmasını engellemek.


Son haftalarda şiddeti ve sayısı artan ve de niteliği değişen terör saldırıları bir çok evde mateme neden olurken Türkiye'nin insanlarının da nefreti artmakta.


KKTC'de maalesef ufak bir azınlık terör örgütünün destekçilerinin yanında tavır almaya devam ediyor. "Türkiye'ye ve Türklere karşı" söylevleri ve eylemleri ile bize yabancı olmayan bazıları sadece "Rumlara yalakalık" yapmakla kalmayıp PKK destekçisi parti ve grupların eylemlerinde de boy göstermeyi ihmal etmiyorlar. Önemli olan "Türkiye'ye düşman olanlarla beraber olmak" olsa gerek bu gibileri için.


KKTC'de yaşamakta olan insanların büyük bir çoğunluğunun şehitlerimizin yasını tuttuğundan ve terör örgütüne lanet okuduğundan en ufak bir şüphem yok.


Türkiye bir yandan PKK Terörü ile savaşırken diğer yandan komşu konumundaki "sıcak coğrafya" nedeniyle de teyakküz halinde.


İşte böylesine sıcak ve yoğun bir ortamın ortasında Cumartesi Günü öğleden sonra Dolmabahçe Sarayı'nda Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyaret etme olanağı buldum.


Almanya'da yeni çıkan "Hiç bir zaman Alman olmayacağız/Man wird nie Deutscher" isimli kitabımı kendisine sunarken o da çok güzel bir jest yaparak bana "Küresel Barış Vizyonu" isimli kitabını çok güzel sözlerle imzalayıp hediye etti.


Başbakanımızla neredeyse konuşmadığımız konu kalmadı.


Almanya, Almanya'da Türklerin içinde bulunduğu durum, SPD'nin konumu, Yeşiller ve bazı Yeşil politikacılar, Türkiye, Suriyeli sığınmacılar ve tavırları, Kıbrıs, Güney Kıbrıs, KKTC, KKTC'de son durum, UBP, KKTC'de insanların din ile olan ilşkileri, KKTC'de sendikalar, casinolar ve bir kaç konu daha kısa kısa da olsa dile getirilen konular oldular.


Benim için çok öğretici oldu bu sohbet.


Özellikle babam hakkında söyledikleri ve bana yönelik sohbetimiz Başbakanımızın her konuda ne kadar detaylı bilgiye sahip olduğunu hayranlıkla izlememe neden oldu.


Almanya söz konusu olduğunda Alman politikacıların bazı tavırları hakkındaki o politikacıları bile şaşırtacak detay bilgisi ya da KKTC söz konusu olduğunda bence "bilmediği en ufak bir ayrıntının" olmaması gerçekten müthişti.


Örneğin UBP Kurultayı ya da KKTC'deki sendikalar hakkındaki gözlem, bilgi ve görüşleri dinleyeni şaşırtır nitelikteydi. Ancak her an KKTC televizyonları izleyen, gazetelerini okuyan ve sürekli KKTC'de bulunup siyasi aktörlerle diyalog halinde olan biri bu derece detaya hakim olabilir. Bu da onun ekiplerinin profesyonelliğinin kanıtı olsa gerek.


Şu anda sadece Almanca olan kitabımının içeriği hakkında da detaylı bilgisi vardı. Kitabımda "Türkiye ve Almanya mili maçı olduğunda Türkiye'yi tutmama bozulacağınıza Almanya başka takımlarla oynadığında Almanya'yı destekliyor olmama sevinsenize" demem ile ilgili olarak işte "ben de Almanya'da Merkel'e hep bunu anlatmaya çalışıyorum" dediğinde kitabımın mesajından hoşnut kaldığını gördüm ve sevindim.


Kısacası KKTC'ye kısa ve net bir şekilde aktarmam gerekirse "Türkiye'nin Başbakanı KKTC'de olan tüm iyi ve kötü gelişmelerden ve bunların arkasında olanlardan dört dörtlük haberdar. İyi işler yapanlar için ne mutlu! Ancak "ş çevirenlerin" ve "Türkiye'de başka KKTC'de başka konuşanların da" işi gerçekten zor!" dersem yanlış olmaz.