Bir bekleyiştir aslında geçmiş diye diye yakındıgın zaman girdabında. Susmaların sancıları an be an çıksada karşına, sen gel git zamanların yitik sancılarında biriktirmişsindir çoktan yeni yaşanmışlıklar. Adına aşk denilen nicesi harcanıp gitmiştir alkol kokulu, bilmem kaç tenin sindiği yataklarda. Bedene aşk hırkası giydirildiğinden beri olsa gerek, herkes yaşanmışlıklarda masumiyet maskesi taşımaya başladı artık. Her gece bir başka yatakta bir güzel bakış, bir talı söz uğruna kifayetsiz sunuldu bedenler, ruhlar acı içinde kıvranırken.


Ve kimse düşünmedi aslında aranılanın ne olduğunu. İnkar en büyük silah ve en büyük tehlikeydi halbuki günümüzde.


Sahip olma, tüketme, harcama, demagoji yolu ile elde edilebilen her şey yıllardır kazındı zihnimize yazıyla, dizilerle, reklamlarla. Ve sahip olmayı mutluluk sanmayı ne yazık ki öğrettiler hepimize. Bunca aşılanmışlıkta yeni yeni uyanmaya başlayan zihinler, gönül gözünü farkedenler yok değil aslında ancak öyle zor ki köyün delisi olmak bu ortamda, çoğu farkındalıkları yüzünden deli, boş insan, asosyal gibi tanımların altında acımasızca eziliyor.


İnsanı insan yapan özelliklerin başında gelirken isteklerini dile getirme ve ifade etme şekli bu bile yasaksa yaşadığın çevrede ve sen aklına takılan soruları bir kitle ile ulaştırmaya çalışıyorsan muhattaplarına suçlu oluyorsun. Dışlanıp yargılanıyorsun. Ya susup sürüye katılmalısın (ki kolay olanı bu) ya da doğrularını iletmenin uygun bir yolunu bulmalısın pes etmeden.


Doğru tektir
ama doğruya giden yol tek değildir.


Kendi uyanışına uzaktan seyrediyordu sahildeki bankta otururken kadın. İçinde deli sorular, aklında ışık hızıyla geçen düşünce ve duyguları yakalamakta zorlanıyordu. Hissettiği tek bir şey vardı: Dönüşüm.


Kurban rolünü taşımak istemiyordu artık daha fazla.


Sürüdekilerden olmak istemiyordu.


Geçmişinden kaçmak değil onu tanıyıp sevmek, yaralarını sarıp iyileştirmek, affetmek istiyordu.


Aşk kelimesinin özünde varolmak istiyordu.


Sunulanı değil istediğini yaşamak istiyordu.


Ağlamak ve acımak kendine tüm zayıflıklarına çanak tutmaktan başka bir şey değildi. Tüm varlığınla an be an besliyordun acılarını. Acılara tutunarak yaşamak mutlu edermiydi ki insanı? Aynı acıları yaşamış insanlarla edilen sırt sıvazlama sohbetleri iyileştirirmiydi yüreği?


Ağlayan birisine sorsanız ‘Neden ağlıyorsun?’ diye hep birilerinin davranışları, sözleri yüzündendir. Sen seni bilmiyormusun ki başkalarının sözlerine ağlıyorsun diye sorun o kişiye ansızın! Ama... ile başlayan nice cümle kuracaktır size emin olun. Çünkü o bile unutmuştur aslında kendi için yaşadığını nicedir. Kendi için sevinmediğini. Kendini sevmeyi ne zaman bıraktığını bile hatırlamaz çoğu insan.


Ya ağlar, ya susar, ya küser, ya alışverişe saldırır, ya yandaşlarına sırt sıvazlayıcılarına kusar içindeki başkalarına suçlama birikintilerini... Ama asla ben ne yaptımda bunu yaşıyorum? Bunu yaşıyorsam öğrenmem gereken nedir, almam gereken ders nedir? Diye düşünmez bile. Çünkü ona hep başkalarının suçlu olduğu ögretilmiştir. Hep kendisi önemlidir, başkasının kalbi, düşüncesi yoktur onun için. Sadece onun geçmiş acıları, kırgınlıkları, istekleri vardır.


Doktora gittiğinizde nereniz ağrıyorsa onu anlatır ve o yönde tedavi beklersiniz değil mi? Başım ağrıyor derken size tansiyon ilacı verilse iyileşebilirmisiniz? Yoksa o yanlış tedavi yüzünden başka bir hastalık sahibi mi olursunuz? Evet. Cevabı biliyoruz hepimiz.

 

Peki ruhunuz yara almışken, yanlış iletişim bilginiz yüzünden sorun yaşarken, sevgisizlikle yogrulmuş çocukluğunuz içinizde ağlarken bendensel zevklerle, alışverişle, kariyerle, isterik krizlerle iyileşmeyi nasıl beklersiniz ki?


‘Dürüst ol kendine’ dedi kadın ‘dürüst ol.’.


Derinlerde inleyen, üstü kat kat yaşanmışlıklarla örtülmüş geçmiş birikintilerinin bir gün karşına dikilmeyeceğini mi sanırdın? O an için çözmek yerine geriye attığın her şey olanca ağırlığıyla takibe devam ediyor maalesef seni. Yok oldu sanma hiç bir şey sadece şekli değişip farklı bir sınav olarak sunuluyor sana. Sabrın ve sağduyunun öğrenilmesi adına neyse yaşanması gereken yolunda hazır bekliyor zaten seni.


‘Ben bu yokoluşa teslim olmayacağım!’ diyerek kalktı kadın ve gecenin karanlığında aşk dediğine doğru yol almaya başlarken attığı adımların aldığı nefesin farklılığını hissetti. Yıllardır kıvrandığı doğum başlamıştı artık.