1. Kıbrıs sorunu konusunda yeni müzakereler gayrı-resmi olarak 5+Birleşmiş Milletler formatında İsviçre'nin Cenevre kentinde 27-29 Nisan 2021 tarihlerinde gerçekleşecektir. Bunun amacının iki taraf arasında resmi müzakere için zemin olup olmadığının tespit edilmesi olacaktır. Tarafların görüşleri birbirine tamamen zıttır: Türk tarafı 2017’de Crans Montana’da federasyon hedefli Kıbrıs müzakerelerinin çökmesi ile artık federasyon görüşmeyeceğini, sadece iki devletli çözüm modelini görüşebileceğini ilan etmiştir. Rum tarafı ise görüşmelerin federal çözüm modeli hedefiyle kaldığı yerden devamını savunmaktadır. Aslında 50 yıldır çeşitli kesintilerle süren federasyon görüşmelerinin artık sona erip alternatiflerin masaya gelmesi konusunda çağrılar ve baskılar, hem Kıbrıs'taki iki taraftan, hem de uluslararası toplumdan da gelmeye başlamıştır.
Eğer yarım yüzyıldan fazladır devam eden görüşmelerde taraflar hala federal bir çözümde anlaşamamışlarsa ve federasyon konusunda anladıkları şeyler bile taban tabana zıt ise, artık alternatiflerin masaya gelmesi gayet mantıki ve normaldir. Zaten görüşecek başka şey kalmamıştır. Rum tarafının ısrarla hala federasyon görüşmesi isteğine daha detaylı bakalım.
RUM HALKI VE DEVLETİ FEDERASYONU GERÇEKTEN ÇOK MU İSTİYOR?
2. Acaba Rum tarafı neden Kıbrıs'ta “iki devlet modeli”ne karşı çıkmaktadır? Rum yönetimi ve Rum halkı Kıbrıs Türk tarafı ile federasyon kurmayı gerçekten çok istiyor da, bu nedenle mi iki devletli modele karşı çıkmaktadır? Rum tarafı Kıbrıs Türk halkı ile bu derece iç içe bir ilişki ve ortaklığa çok mu isteklidir de 50 yıldan fazladır yapılan müzakerelerde ulaşılamayan federasyonu hala müzakere etmek istemektedir? Acaba Rum tarafında Türk tarafıyla federasyon isteyen çok güçlü halk kitleleri ve siyasi güçler mi vardır da, 50 yıldır elde edilemeyen federal çözümü hala ısrarla istiyorlar?
3. Bunu başka bir şekilde soralım: Eğer iki taraf federasyon konusunda yarım yüzyıldır anlaşamıyorsa, neden önce iki devlet modelinde bir anlaşmaya gitmesin ve zamanla işbirliği yapılabilir ve iki taraf arasında güven tesis edilebilir ise o zaman yakın ilişkilere girilmesin. Hatta iki taraf işbirliği oluşturabilir ve güven tesis edebilirse, zamanla neden federasyon oluşturamasın? Bu da mümkün olmalıdır.
4. Aslında ne olursa olsun - yani adada bir federasyon da İki devlet de kurulsa - iki halk bu adada yanyana yaşayacak ve birbirleriyle birçok alanda işbirliğine gireceklerdir. Aslında adanın geleceğini belirleyecek olan iki halkın ilişkilerinin niteliği olacaktır. İki devlet temelinde bir çözüm sonrası Rum tarafı ve halkı bugün Kıbrıs Türk halkının bir türlü saygı göstermediği haklarına zaman içerisinde saygı göstermeyi öğrenebilir. Bu da, daha uzun dönemde iki tarafın birbirine güven duyması ve daha yakın ilişkilere girmesini ve hatta son tahlilde federasyon modeli bir ilişkiye girmesinin yolunu da açabilir. Sonraki jenerasyonların bu yönde gitmesi de mümkündür. Ancak bu yapılmadan şimdiki Rum liderliğindeki hakim ideoloji varken bir federasyona gidişin mümkün olmadığı açıktır. Çünkü Rum yönetiminin federasyon anlayışı buna fırsat vermemektedir.
RUM TARAFININ FEDERASYON ANLAYIŞI
5. Bu noktada Rum yönetiminin federasyon anlayışına bakalım: Rum yönetimi uzun yıllar tek taraflı tanınma ve dış destekle birlikte, adada federal bir çözümün Kıbrıs’ı 1974 öncesinin kendilerine göre altın yıllarına götüreceğini düşünmekteydiler. Uzun yıllar Rum devleti ve politikacılar, Rum halkına bunu pompalayarak çözümün 1974’ün gerisine gitmek olacağına inandırdılar. Rum basını da, halkı devamlı bu propaganda ile besledi. Rum siyasetçiler, herkes evine dönmezse hiçbir çözümü kabul etmeyeceklerini tekrarlayan nakaratlarla, seçmenlerin oylarını aldılar ve kendilerine güzel siyasi kariyer yaptılar. Dış dünyadan Kıbrıs Cumhuriyetine gelen sayısız destek açıklaması, Rum yönetiminin maksimal hedeflerine tam destek olarak algılandı ve kullanıldı. Çeşitli vesilelerle dış Dünyadan “Kıbrıs Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğüne, haklarına, hava sahasına, münhasır ekonomik bölgesine” saygı çağrıları, Rum siyasi liderliğinin beklentilerini maksimal seviyelere çıkardı.
6. Bu nedenle, Rum halkı federasyonun nasıl bir şey olacağı ile kesinlikle ilgilenmedi. Çözüm eski güzel günlere gitmekti ve bu yeterliydi. Müzakerelerde de Rum tarafı federasyonu kabul eder göründü ancak çözüm belgeleri ortaya çıkınca son anda yan çizerek bunlardan kurtulmaya çalıştı. 1985 ve 1986 belgeleri Rum tarafınca son anda reddedilmişti ancak Türk tarafı kabul etmişti. 1992 Gali Planı’nı iki taraf da reddetmişti. Ancak 2004’te Annan planı gibi tüm dünyaca desteklenen ve iki tarafın da kabul edeceği sanılan detaylı çözüm planının, Rum tarafınca reddedilmesi ve Türk tarafınca kabul edilmesi ile manzara değişmeye başladı.
7. Annan planı ile federasyon denen sistemin nasıl bir şey olduğu ve nasıl bir güç paylaşımına girmeleri gerektiği çok detaylı olarak ortaya çıkınca, Rum halkının bunu kabul edemeyeceği açıkça belli oldu. Hep kendilerinin sandıkları Kıbrıs Cumhuriyetinin, aslında bir başka ortağı da olduğunu öğrendikleri zaman bunu kabul edemediler. Bu yeni ortak onların olduğunu düşündükleri her şeye ortak olacaktı. Bu ortaya çıkan federal çözüm planı kendilerine söylenen çözüme hiç benzemiyordu. Rum halkı adada yönetim ve zenginliği Türk tarafı ile paylaşması gerekeceğini görmeye başlayınca federasyona karşı cephe aldı. Ayrıca bir çözümde Türkiye’yi adadan dışlayamayacakları ve hatta onun adadaki etkisinin artabileceği endişesi de onları federasyon fikrinden soğuttu.
8. Bunun nedeni şudur: Rum yönetimi; kendinin istediği gibi üniter modele yakın bir federal çözüm elde eder ve Türkiye’yi de dışarıda tutarsa, demografik ve ekonomik güçleri neticesi yavaş yavaş adanın yönetimini ele geçirebileceği gibi bir düşünce içerisindedir. Gerek ekonomik gücünün, gerekse nüfus avantajının, AB desteğinin ve AB prensipleri içerisinde yapılandırılacak bir Kıbrıs'ın uzun dönemde kendi etkisine ve kontrolüne gireceğini düşünmektedir. Yoksa Türklerle federasyon ilişkisi içerisine girmeyi çok istiyorlar da, bu nedenle iki devlet tezine karşı çıkıyor değildirler. İki devlet modelinde bir çözüm onların ileride Kuzey Kıbrıs'ı etki altına alarak, zamanla kontrollerine alma şansını ortadan tümüyle kaldıracağını düşündükleri için buna karşı çıkmaktadırlar.
9. Öte yandan eğer istedikleri gibi bir üniter çözüm elde edemezlerse, Rum tarafı için en iyi seçenek; federasyon müzakerelerinin devam edip gitmesidir. Bu şekilde, hem tek taraflı tanınmanın tüm avantajlarını kullanmayı sürdürecekler, hem de Türk tarafına karşı haksız ambargoları devam ettirebileceklerdir. Bu şekilde zamanla KKTC zayıflayabilecek ve ünitere yakın bir çözümü kabul edebilecektir. Bu olmazsa, ileride Türkiye’nin zayıfladığı bir noktada dış destekle onu köşeye sıkıştırıp taviz koparmak mümkün olacaktır. Ama eğer işi hala federasyon müzakereleri ile götürmek mümkün olmazsa, ki gidişat o yöndedir, ne olacaktır?
10. Anastasiades geçen sürede eşitlik temelinde federal bir çözümü ve bu şekilde adada yönetimi ve zenginlikleri Kıbrıs Türk halkıyla paylaşmayı, Rum halkının kabul etmeyeceğini görmüştür. 2017’de son dakika Crans Montana’da yapılan tüm teklifleri reddederek süreci çökertmesinin gerisindeki neden budur. Bu gerçek aslında önceden çok iyi gittiği Limasollu arkadaşı Mustafa Akıncı ile nasıl en sonunda aniden ters düşerek ondan ayrıldığını da gösterir. Anastasiades ne bir hayalperestti, ne eski günleri hayal ediyordu, ne de Kıbrıslı milletine inanıyordu. Aynı şekilde, ne de federasyon şampiyonluğunu yaparak kendi dünyasında büyük hayaller kuruyordu. O fanatik bir Helen milliyetçisiydi ve Rum halkının lideriydi. İş Rum halkının hedeflerine engel söz konusu olunca ne arkadaş, ne nostalji, ne de kameralar önünde zorla gülümseyerek “bakın ben Türklerle ne iyi gidiyorum “ havasını Dünyaya yansıtarak bundan haz duyacak biriydi. Sorun, bunu anlamayıp da ona tavizler vererek onu federasyona çekebileceğini düşünenlerdeydi.
ANASTASİADES İKİ DEVLETE GİDİŞİ GÖRMÜŞTÜR
11. Ancak öte taraftan Anastasiades en sonunda gelişmelerin kendiliğinden Kıbrıs’ı iki devletli çözüme sürükleyebileceğini de görmüştür. Rum halkının gerçekte federasyonu kabul etmediğini saklamak artık mümkün mümkün olmayacaktı. Bu nedenle Anastasiades kapalı kapılar arkasında yaptığı temaslarda, iki devletliliğe desteğini hem TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na, bazı Rum gazetecilere ve hatta Rum Başpiskoposuna ifade etmiştir. Bunlar Rum basınında defalarca yayınlanmıştır. Ancak Anastasiades iki devlet tezini açıktan resmi olarak görüşmeler zemininde ifade edip de, bir çözümde alacağını düşündüğü tavizleri kaybetmek istememektedir. Çünkü onun gücü, uluslararası toplumun kendisine verdiği destekten gelir. Açıkça ‘ben artık federasyonu görüşmüyorum’ der tüm uluslararası çabaları torpilleyen kişi olursa, o dış destek azalabilir ve o zaman alabileceğini düşündüğü tavizleri de kaybedebilirdi. Hedefinde hala Maraş, Güzelyurt ve Karpazda kanton gibi büyük hedefler vardır. Bunun yerine ‘federasyon isterim’ diyerek müzakerelere devam edip bunun avantajlarını kullanmak, Türk tarafını baskı altına almak ve iki devletli modele sürüklenme de olursa bunun sorumluluğunu da başkasına yıkmalıydı. Böylece iki devlete doğru gidişat başlasa bile federal bir çözümde almayı düşündüğü tavizleri yine Türk tarafından almayı başarabilecekti. Kısaca Anastasiades artık federasyonun gerçekte ölüm döşeğinde olduğunu anlamıştır ve eninde sonunda iki devletli çözümün bir şekilde önüne geleceğini bilmektedir.
12. Anastasiades, 5+1 konferansına, ısrarla hala federasyon istediğini ve de bunun dışında bir şeyi görüşmeyeceğini ifade ederek ancak o da federasyon tezinin de yavaş yavaş ortadan kalkmakta olduğunu görerek gitmektedir. Birçok Rum da artık Anastasiades’in federasyonu sadece taktik nedenlerden dolayı destekler göründüğünü ancak gerçekte bu sistemin kabul edilmeyeceğini ve hatta kabul edilse bile çok yaşamayacağına inandığını bilmektedir. İşte Cenevre’de yapılacak 5+1 müzakereleri bu genel arka plan içerisinde yer alacaktır. Ancak iki devletli çözüm modeline varana kadar Kıbrıs sorunu konusunda iniş çıkışlar, diplomatik manevralar, dış baskılar devam edip gidecektir. Bu süreci yaşayıp göreceğiz.