Günümüz teknolojilerine kapı açan önemli bilim adamlarından biri olan Albert Einstein şöyle diyor:
- “Korkarım ki; bir gün teknoloji insan iletişiminin ve yakınlaşmasının önüne geçecek… Ve aptal bir nesil ortaya çıkacak!...”
On yıllar önce işin daha başındayken; mucitlerini bile ürkütecek şekilde gelişen teknoloji, bugün öyle bir noktaya geldi ki… Yeni dünyada istisnasız herkes, onun kölesi oldu…
Hatta bu kölelik hali, daha ileri bir durum olan “bağımlılık” haline evriliyor şimdi…
Dijital efendilerimiz olmadan yaşayamıyoruz artık…
- Cep telefonsuz bir hayat…
- İnternetsiz ortam…
Adeta, özgürlüğümüzü kaybettiğimiz veya tutuklu olduğumuz bir durum gibi muamele görüyorlar!...
Şu anda, fırsat bulup ziyaret edemediğimiz yakınlarımız değil; fırsat bulup da ziyaret edemediğimiz sosyal medya hesapları canımızı sıkıyor!...
Eskiden yaşanmışlıklar yansırdı perdeye… Hayatın kendisi film olurdu...
Günümüzde ise filmin kendisi hayat oluyor!... Toplumun önemli bir bölümü izlediği dizilerdeki hayatı yaşamak istiyor…
İnsanlar arasındaki iletişimsizlik önceden pek sorun yaratmazdı… Aksine, “özlem, hasret, tutku, ayrılık, fedakârlık, sevgi” türünden birçok duygunun yaşanmasına yol açar; hayatımıza ayrı bir renk katardı…
Monotonluk diye bir şey bilinmez, elden geldiği kadar kimse yalnız bırakılmazdı…
Herkes herkese dokunur, ilgilenir ve kayıtsız kalmazdı…
Yalnızlık sadece Allah’a mahsustu o zamanlar…
Fakat bugün, duyguların yerine sadece teknoloji kurguluyor dünyalarımızı…
Pek tabi olarak; tadı, tuzu olmayan bir hayatla karşılaşıyoruz…
Yaşanan teknik iletişimsizlikler; korku, endişe ve panik dışında bir sonuç doğurmuyor…
Sadece toplum içinde değil, kendi içimizde de yapayalnız bırakıyor bizi!...
Nereye baksanız, etraf “asosyal” kişiliklerle dolu…
Birlikte paylaşılan hayat alanları gittikçe daralıyor!...
Aile içinde bile görüşme süreleri kısaldı… Herkes odasına çekilip, saatlerce cihazıyla haşır neşir!...
Medya ve bilgi teknolojilerinin hayatımızı alt üst eden bu olumsuz etkilerini çok ciddi bir şekilde tartışmamız gerek!
Aksi takdirde, yaşadığımız kültürel yozlaşma ile kendi kendimizi soykırıma uğratacağız!...
Öz kültürümüzü unutturan, bizi bizden uzaklaştıran ve birbirimize yabancılaştıran “efendilerimize” bir çekidüzen vermenin zamanı gelmiştir…
Her geçen gün, gerçek hayattan biraz daha silinip gidiyoruz…
Sanal mekânlarda harcadığımız zamanın üzerimizde açtığı derin yaraları fark edemez olduk…
Uyuşturulduk sanki!..
Modern teknolojinin ruh dünyamızda kurduğu bu zalim krallığı yıkmamız lazım…
Eğitim, üretim, iletişim amaçlı içerikler hariç olmak üzere, interaktif eğlence sunucularına kısıtlama getirilmeli… En azından çocuklar için…
Paket yayın, şifreli yayın, kablolu yayın vs. türündeki tedbirler yetersiz ve anlamsızdır…
Kes-kopyala yöntemleriyle her yayın platformu, anında şifresiz ve tümüyle erişilebilir oluyor çünkü…
Televizyon kanallarımızdaki dizi furyasına artık bir kontrol gelmeli… Birbirini taklit eden, fayda/zarar terazisinde götürüsü getirisinden çok olan senaryolara izin verilmemeli…
Yerli yapım dizilerimizi izleyen yabancılar bizi bu dizilerdeki gibi sanıyor… Öyle bir hayat yaşadığımızı düşünüyorlar…
Halbuki izlenen sosyal manzaranın Türkiye gerçeği ile hiçbir alakası yok!...
Şiddeti, uyuşturucuyu, çarpık ilişkileri, ahlaksızlığı, dolandırıcılığı ve cinselliği içerik olarak kullanmaları yasaklanmalı…
En uzun ömürlü diziler, kendi milletimizin bilindik aile yapısını anlatan, toplumu uyarıcı, eğitici, öğretici ve ders verici diziler değil mi?
Yapımcılar neden bu hakikati örtme çabasındalar?
Neden izleyicileri kendi arzularına göre yönlendirme peşindeler?
Bu tür yayınlarla toplumu aptallaştırarak nereye varacaklar?
- Teknolojinin insanlığı aşarak; onun tüm değerlerini çiğner bir duruma gelmesi;
- Cihazlar “akıllanırken”, onu kullanan insanların ahmaklaşması; aradan neredeyse bir asır geçmesine rağmen, Einstein kadar bizi niye rahatsız etmez?