Sevgili Ahmet Altan'ımız bu işi kültür- fizik haline getirmiş besbelli; her gün bir yolunu bulup Erdoğan'a yükleniyor.
Hiçbir şey bulamazsa fotoğrafını buluyor: "Fiyakalı güneş gözlükleri, kokpitten çıkan bir kafa, Türkiye'nin başbakanından ziyade bir Ortadoğu krallığının hâlâ kral olamamış veliahdının resmine benziyor.."
Kabul etmek gerekir ki, işi benzetmeye vurduktan sonra herkes herkesi bir şekilde benzetir.
"Organize İşler" filminde, Bican Günalan'ın canlandırdığı "İbrahim abi" Sean Connery'ye benzetilmişti, ötesi var mı: "Şimdi şöyle düşüneceksin abi... eee... Sean Connery'nin saçlarını düşü... eee... boş ver saçlarını. Onun böyle pis bi sakalı var; kes onu. Bi de İskoç aksanı var di mi onun, çıkar onu. Biraz daha zayıf, kuru yüz bi şey düşün. İşte İbrahim abi ya.."
Yılmaz Erdoğan da naçar, "Bu çocukta da bu var: benzetiyo. Sen benzetmiyosun, o... benzetiyo.." demişti.
Dedim ya, "benzetmenin" sonu yok.
Ahmet Altan'ımız "benzetmekle" kalmamış, "Erdoğan'ın Hürkuş içindeki resmini gördükten sonra insanın ciddiyetini koruması biraz zor" demekle de, "çok ayıp" denilecek kadar ciddiyetten uzaklaşmış.
Şu ifadesi mesela: "Ben resmi gördüğümde, 'Türkiye ile Suriye arasında mı bir mesele var yoksa Erdoğan'la Esed arasında mı' diye bir aklımdan geçirdim doğrusu. / Bu 'özel' bir meseleyse bizi hiç karıştırmasınlar, maşallah ikisi de kalıplı delikanlı, Hatay civarında bir çayırlık alanda güreşsinler, ötekini tuş yapanın memleketi galip ilan edilsin.."
Ahmet Altan'ımız dalga geçmenin, sarakaya almanın "çok ayıp" olduğunu saygıdeğer bir büyüğünün (halası mı teyzesi mi anneannesi mi, hangisiydi unuttum) kendisine söylediğini daha evvel dercetmişti.
Buna rağmen bu "ayıba" neden imza attı?
Üstelik...
Güreş müreş muhabbetiyle de bunu hiç beceremediğini ortaya koymuş, o kadar ki geriye "ayıptan" başka bir şey kalmamış.
Şayet siz Başbakan'ı kürtajdan hareketle "kadın düşmanı", Talat Paşacı o heykeltıraşın malum heykelinden hareketle "sanat düşmanı", Şehir Tiyatroları yönetmenliği değişikliği tartışmalarından hareketle "tiyatro düşmanı" ilan ederseniz, genellemeleriniz izan ve usaresini hepten kaybederse varacağınız yer "ayıplı" olmaktan kurtulamaz.
"Kürt sorununu daha halletmediniz Suriye'yle ne işiniz var" yollu bir çıkışla, "Türkiye'de açlar varken Somali veya Kenya'ya neden yardım yapıyorsunuz" ifadesi arasında da pek fark yoktur.
Bu tarz "sempatiklikleri" benim bildiğim Bekir Coşkun falan yapardı.
Ki, Başbakan'ın söz konusu fotoğrafı üzerine şunu yazdı: "Bak; tam bir Türk uçağı düşürülmüşken, Başbakan pilot yeleği giydi, siyah gözlüklerini taktı, uçuş fularını bağladı... / Paraşüte gerek görmediler, çünkü paraşüt dediğin yere inmek içindir... Bu zaten yerde... / Hem de bakarsın bir rüzgâr gelir, paraşütü şişirir mişirir... Bu sefer uçaksız uçmasın..."
"Uçaksız uçmasın" ha! Ne müthiş espri; gözlerimizden yaşlar boşaldı, adeta yarıldık.
O değil de, sizce hangisi komik?
Sevgili Ahmet Altan'ımızın Esed'le Sayın Erdoğan'ı çayırda güreştirmesi mi, Bekir Coşkun'un uçaksız uçurması mı?
Bence Ahmet Hakan ikisinden de komik bir cümle serdetmiş: "Dün gazetelerin birinci sayfalarında yer alan güneş gözlüklü, 'tamam inşallah' işaretli, askeri montlu 'Hürkuş pozu', Erdoğan'ın sahiciliğine büyük darbe vurdu.."
Yok yok, "Erdoğan sahiciliği fotoğrafla mı elde etti ki, bir fotoğrafla darbe yesin?" demeyeceğim.
Mezkur fotoğrafı "yorumlama" tekniklerinden hareketle (Taraf gazetesinin bir süre önceki "Erdoğan yuvarlandı Özkök'ünu buldu" manşetinden mülhem) "Ahmet Altan yuvarlandı Ahmet Hakan veya Bekir Coşkun'unu buldu" diyecek de değilim.
Tek kelime edeceğim sadece: Ayıptır!
İlk gençlik yıllarımızda "sarakaya" almayı "yeme" tabir ederdik; bundan mülhem
"Yeme bizi" denirdi hani.
Ne ki bu işin de bir raconu, bir düzeyi vardı.
Öyle "çayırda güreş" veya "uçaksız uçuş" bilmem ne; ayıptır!
Bu espri denemeleriyle mi Başbakan'ı yiyeceksiniz?
Başbakan'ı benzeteyim derken sadece birbirinize benzediğinizin farkında mısınız?
Zaten bir şeye iflah olmaz boyutta karşı çıkmak o şey hakkındaki "esprileri" de birbirine tuhaf şekilde yaklaştırıyor.
Zihniyetler ne kadar farklı olursa olsun bu böyle.
Mesela...
Taraf gazetesi söz konusu fotoğrafla "Kolaysa bunu düşür" şeklinde dalga geçmeye çalışırken, Aydınlık gazetesi de aynı gün (Erdoğan'ın attan düşme anına nazire yaparak) "Düşmeyesin!" manşetiyle aklı sıra "espri" yapmıştı.
NOT: Fatih Akıncıları, bugün ikindi namazında, Fatih Camii'nde, Şeyh Said'i vefatının 87'nci yıldönümünde yâdedecekler.
(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)