Korkularımız! Yüzleşme! Ölüm
Acizliğimizin en ince noktalarında gizli duran o kör noktalar. Kendimizi ve çevremizi inandırmak adına yeni bakış açıları, yeni imgeler bulmak için bıkıp usanmadan üzerinde yeni anlamlar bulduğumuz; korkularımız.
Öylesine çok öylesine çeşitlidir ki. Çoğu insan korkularından örülmüş bir dünyada yaşar, bu dünya biraz genişler, biraz daralır, kişi bu hafif hareketlenmede değiştiğini düşünür, savunur, inanır; halbuki yaptığı sadece bir adım ileri bir adım geri, iki adım ileri bir adım geridir.
Hepimiz bir şeyden korkarız; korku somutlanmış halde varolur ancak. Somutlanmış olanlar sahiplenip hayatımızın kuralları saydıklarımızdır. Korkularınızın neler olduğunu biliyormusunuz peki?
Yalnız kalmaktan korkarız; evsiz kalmaktan, yeterince yiyeceğimizin içeceğimizin olmamasından. Çevremizdeki insanların bizim hakkımızdaki bakış açılarından, bizi yanlış anlayıp, yanlış tanımalarından korkarız. Sevdiklerimizi kaybekmekten; yeterince sevilmemekten, korunmamaktan, sağlıklı olmamaktan endişe duyarız sürekli. Ve en çok ölümden korkarız. Herşeyi iyi ve doğru, tam yapamamaktan. Kusursuz olmaya çalışırız sürekli; herkese ve her şeye yetmeye, anlamaya, sevmeye, yanında olmaya çalışır bunu yapamayınca panik yaşar, kendimizi yetersiz tanımlarız.
Çevresindekilerin mutluluğu, huzuru, beslenmesi ve başarısıyla çok ilgilenen ve bunu kendine görev kabul eden birileri var mı çevrenizde? Mutlaka vardır. Dikkatli bakın o insanların hayatına. Kendi hayatını yaşamaz bu kişiler genelde. Çünkü korkarlar kendi hayatlarını yaşamaktan, kendi hayatanlarının getirilerinden, sorumluluklarından. O yüzden hep kendinden daha çok değer verdiği, hayatlarını adadıkları, hayatlarını verebilecekleri birileri vardır. Bunun çok sevmek, sahiplenmek, iyi niyet olduğunu savunurlar sürekli. Kendileri tek başlarına birey olmayı başaramadıkları için onlarıda birilerine bağımlı hale getirirler; elbette bunu bilinçli olarak yapmazlar. Sadece korkularına biçtikleri kılıf budur.
Çoğu kişi bunu çocuklarında uygular; çocuklarının yemesi, içmesi, uykusu, giyimi, arkadaşları, sağlığı... bitmeyen bir listedir bu. Bu liste çocuk büyüdükçe elbette değişiklik gösterir ama asla bitmez, ölene kadar sürer. Sonrasında bu çocuk korkak, tek başına bir karar alamayan, tek başına bir şey yaşayamayan bir birey olduğunda ise sebepler bulunmaya çalışılır ve genelde bu sebepler ya arkadaşları, ya çevresi ya sevgilisi ya... ya... dir. Asla kendisi değildir ama.
Günün birinde, bir an. bir olayda kişi gerçeklerle yüzleşir bazen. Ve bu yüzleşme genelde sevdiği insanlardan birinin ölümünü beklerken olur. Dönüşü olmayan sürece girilmiştir. Canından çok sevsende o kişiyi o kendi hayatını yaşıyordur ve sen onun için hiç bir şey yapamazsın, hem de hiç bir şey.
Yıllardır kaçtığın, gizlediğin, yök saydığın tüm gerçekler bir bir tokat gibi çarpmaya başlar suratına. Korkunun ecele faydasının olmadığına dair o sözü anımsarsın sıkça ve yeni gelecek olan yaşama kendini alıştırmak için çabalara başlarsın. Bu dünyada insanın başına gelebilecek en zor olaydır sevdiğin bir insanın ölümünü beklemek; yök saydığın Tanrı`ya bile inanmaya başlarsın, batıl inançlar edinirsin, doğru bildiklerin yanlış, yanlış dediklerin doğru olur, uykusuzluk kahveden gelmez işte böyle zamanlarda vücuda, aksine kahve bile uyutur seni çünkü sen o sevdiğinden önce götmek istersin o sonsuz uykuya. Eğer biraz farkındalıklara sahip bir bireysen bütün korkularına ve yaşanmışlıklarına rağmen kendini ve yaşadıklarını dışarıdan bakıp yeni bir oluşuma getirebilirsin kendini.
Başlangıç ile bu satırlar arasında bağ kurmakta zorlanacağınızın farkındayım, çok uçta iki konu gibi geliyor belki, belki zihinsel yolculuğumu algılamakta zorlanacaksınız. Ama aslında çok basit bir gerçekliği aktarmaya çalışıyorum.
Korkularımızı nasıl kendimiz yaratıyorsak ölüm denilen gerçeklikle burun buruna kaldığımızda gene kendimiz yok edebiliyoruz.
50 yasında bir kişinin bu olayı yaşadığında algılayacağı tek gerçeklik şudur; Ben 50 yıl kimin için yaşamışım! Bak kimi ne kadar seversen sev o kendi hayatını yaşıyormuş, ben niye başkalarının hayatını organize etmek için uğraşmışım ki!
Korkularımızı ne kadar erken fark edersek o kadar erken kendimizi tanır ve kendimizi yaşayarak çevremizi mutlu kılmayı öğrenebiliriz; illa bir sevdiğimizin ölümünü beklemeyelim!