Sen yıllarını düşlerle, umutlarla, an be an yoğurur herşeyi saniye saniye yaşarsın içinde ve sen en çokta hazır olmadığında bir anda hepsini alt üst eden başka bir gerçeklikle karşı karşıya geliverirsin.
Durur zaman.
Sen durursun, donarsın.
Yüreğin donar.
Yalnızlık, o an kendini bulduğun yerde bulamamaktır aslında. Öylece bakarsın herşeye. İnsanın ruhunda açılan yaralar öldürür bazen insanı. Suskunlukla, kesilen nefessizlikle orayı bırakır ardından koşar, koşar, koşarsın kendinden kaçmak ister gibi.
Nereye gidersen git yoktur aslında vardığın bir yer yada varacağın.
Kendine bile sustuklarının seni en çok yaralayanlar olduğunu ögrenmek bir anda üstünden çıkartabileceğin bir ruh hali değildir maalesef.
Bir an sevinçle coşarken ruhun bir zaman sonra darma duman olur, en karanlığına çekilirsin herşeyin.
Bir umutla kendini bulmaya çalışırsın yazılanlardan, çizilenlerden, anlatılanlardan ama sen bile böylesine kaybetmişken kendini nasıl dokunsun başkaları yüreğine, kimliğine.
En yakın masallar uyutur seni böyle dönemlerde...
Bir varmış... Bir yokmuş...
Günümüzde yaşayan iki insan varmış... Biri kadın diğeri erkekmiş...
İşte masal böyle başlamış...
Bir gün...
‘Seni yaşamadan ölmeyeceğim’ dedi kadın nefesini tutarak adama ‘seni yaşamadan ölmeyeceğim.’
Suskundu adam. Biliyordu kadın bu suskunluk kaç acıya gebe kalmıştı.
Gözlerine böyle bakıp susmayalı ne kadar zaman olmuştu hatırlamıyordu kadın. Ruhunda can bulmayalı, nefesine doyup kokunda uyanmayalı kaç gece kaç gün kovaladı birbirini bir bilsen.
Öyle sevmeliyim ki sendeki beni yerle yeksan olmalı tüm bildiklerim.
Yüzüne aşkı nefes diye sunduğum yar, yoklugunun acısı sinmesin hiç içime.
Anlamaz dilden sevenler nasıl acı çekmez yürek doğru kişiyi severse.
Demiş elbet demiş birileri geçmişte acı çekmek büyütür yüreği diye ancak dememiş ki nefsine yenilerek arzulanına gebe kal.
Avutamazken günümüz aşksal masalalr seni yüzyıllarca öncesinde yaşanmış sevdaların diline uzanmak ister ruhun.
Ey ruhum, vuslatım, can yanım...
Sen sanırmısın ki senden başka yar değdi yareme...
Sen sanırmısın ki bu dudaklar söz döktü ulaşsın diye ellere...
Sen sanırmısın ki gözlerinden öte semaya ulaştı gözlerim...
Ey beni ben eden ruhumun ar yanı,
Ey varlığımın suskunluğu
Gayri susmasın Can’ın canıma böyle umarsızca,
Zehir bile olsa razıyım kana kana doymaya varlığından bana.
Lal olmasın aşkın ne bu ne öbür dünyada
Dünyaya nam salsam ne fayda
Nerde olursam olayım ruhum ruhuna sarılmadıktan sonra....
...
Bilseydin nasıl üşüdü ruhum gittiğinde bir an durmaz gelirdin.
Ve anlamsızlıkla boğuşurken varlığın sözcükler dökülür ruhundan geceye. Her zamanın aşklarında gezinmişken ruhundaki yaraya tanım bulma adına; kendi yaşanmışlığını almışsındır koynuna.
Hani kaparsın gözlerini tekrar tekrar yaşarsın bir anı yeniden yeniden.
Hiç bitmez heyecanı etkisi azalmaz.
Çünkü bir yokluğu var kılmıştır içinde...