Her ölüm acıdır.. Yaşı yoktur ölmenin, ölümün..

Geçtiğimiz hafta sonu Londra’da aniden öldüğü haberini duyduğumda , Amy Winehouse’un en ünlü şarkılarından “Rehab” aklıma geldi.. O buğulu, kısık, soul müziğin en derin sesinin söylediği “ No,no,no” sözleri beynimde yankılandı..

Sanki öleceğini biliyormuşcasına, iyileşmesi için rehab kliniğe “Hayır” diyordu..

Ya ödülleriyle, ya alkol-uyuşturucu bağımlılığına bağlı skandallarıyla gazetelere konu oldu.. Ya o uçta, ya bu uçtaydı..

Amy’nin ölümünde aklıma ikinci gelen ise anne ve babası oldu.. Babasının hayatındaki önemini bilmeyen yok gibiydi.. Taksi şöförü babası Mitch’in  Amy’ye müzik sevgisi aşıladığı hep söylendi..Anne-baba kızlarının acısıyla, yıllar sonra omuz omuza, yan yana geliyordu.. Ne büyük bir acı içinde oldukları, yüzlerine yansımıştı, basına düşen görüntülerde..
Annesinin kopyası Amy’nin ölümüne en çok şüphesiz onlar üzüldüler.. Üzülmek aslında yetersiz bir kelime.. Mahvoldular, hayatları bitti belki..

Kimse onun böylesine ölümünü beklemiyordu.. Alkol-uyuşturucu bağımlısıydı.. İskelet kadar zayıflamıştı, ama ölümünü de beklemiyordu..

Camden’ın çılgın kızı, belki de yaşantısına, fırtınalı ruhuna hiç uymayan, Kuzey Londra’nın en sakin, huzurlu köşelerinden birindeki evinde yapayalnız yatağında öldü.. Belki kalp krizi deniyor.. Kandaki bulguları gösteren rapor bir ay sonra belli olacak.. Kaza gibi bir ölüm.. Kaza geliyorum demese de, Amy Winehouse’un erken yaşta ölüme gidişinin  sinyallerini sanki vermişti..

Camden Town’a, yaşadığı ve öldüğü eve gittik kızımla..

Kızım daha iki hafta önce Camden’da bir pub’ta görmüştü Amy’i.. Ancak öylesine perişanmış ki, görevliler içeri bile almamışlar..

Camden Square, heavy metalci, punk’cı, kırmızı, yeşil, pembe saçlılara bolca rastlayacağınız Camden’ın en güzel, en masum, en uyuyan köşesi.. Amy’nin evi de burada 4 katlı, bahçe içinde, ikiz bir ev.. Meydanın ortasında özel bir park.. Etrafı ulu çınar ve dev kestane ağaçlarıyla çevrili.. Meydana huzurlu bir sessizlik hakim.. Evin kapısında iri kıyım bir koruma ve yanında polis.. Etraf kordon altında..

Ve talihsiz şarkıcının siyah cipi kapısının tam önünde, bıraktığı yerde..

Hayranları akın akın eve geliyor, yolda kimseye adres sormanıza gerek yok. Zaten adres tabelalarında okla “Amy” diye gösterilmiş ..  Evin karşı köşesinden başlıyor çiçekler, kartlar, mumlar... Yaşlı başlı teyzelerden, minicik çocuklara herkes burada. Turistler, uzaktan gelen İngilizler Amy’e son görevlerini  yapıyor.. Solan buketlerin üzerine yenileri, tazeleri konuyor. Ve Camden Square adres tabelasının üstünde , Türkçe yazılı “ Kalbimizdesin” yazısi gözüme çarpıyor.. Belli ki Türk hayranları da buraya gelmiş ve geliyor..

Amy, benim mahallemdeki Golders Green krematoryumunda vasiyeti üzerine yakıldı. Evinin karşısına dev ağaçların altına bırakılan mektuplarda yazıldığı gibi inşallah şimdi huzurlu, rahat bir yerdedir.. İçinin fırtınaları dinmiş, huzura kavuşmuştur..

Back to Black albümündeki şarkılarında hep acıyı, ölümü anlatan 27 yaşındaki Amy, müzik dünyasını ve milyonlarca hayranını üzüntüye boğdu..Ve akıldan çıkmayan sesi, kabarık gür simsiyah saçları, rimelli gözleriyle kalplerde yerini aldı..

Şimdi ailesi küllerinden yeşerecek gülde, biricik “Meleğimiz” dedikleri kızlarını bulup, koklayıp, teselliyi bulmaya çalışacak..

R.I.P Amy...