BERLİN - Berlin’de Türk işçi göçünün 50. yıldönümü için yapılan etkinliklerde Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ı dinliyorum, “entegrasyona evet, asimilasyona hayır” diyor.
Almanya’nın Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Maria Böhmer’i dinliyorum, aynı şeyi söylüyor. Fakat kavramlara verilen anlamlar ayrıntıda farklılaşıyor.
Konu, sadece Almanya’daki “göçmen işçiler” açısından değil, kimlik sorunlarının gündeme geldiği her mesele açısından önemli; ister “göçmen” olsun, ister “etnik topluluk” olsun.
Fakat kavramların henüz net ve hukuki tanımları yok...
Asimilasyoncu Almanlar
Bekir Bozdağ sohbetimizde “bazı Alman yöneticilerinin” açık fikirli ve yapıcı davrandığını ama bazılarının “entegrasyondan asimilasyonu amaçladıklarını” anlatıyor:
Almanya’da yaşayan bir Türk Türkiyeli bir Türk’le evlense, eşini yanına alması için eşin Almancadan sınavı geçmesi gerekiyor! Almanlara dedim ki, Türkiye’de yaşayan bir Alman eşini getirmek istese biz de Türkçe sınavı mı koyalım!
Cevap da yok, bu uygulamayı düzeltmek için bir niyet de!
Bozdağ iyi bir hukukçudur. AİHM içtihatlarını ve Alman mahkemeleriyle Avrupa Konseyi’nin kararlarını yakından takip ediyor. “Hukukun temayülü lehimizedir” diyor:
Fakat olumsuz kısıtlama ve engellemeler devam ederse, elli yıl sonra buradaki Türklerin çocuklarının pek çoğu Türkçeyi unutmuş olabilir!
Onun için Türkçe eğitim çok önemli ama makamları açıkça engellemese de mevcut engelleri kaldırmada istekli davranmıyorlar.
Neden entegrasyon?
Başbakan İsmet Paşa zamanında 30 Ekim 1961’de “Türk-Alman İşgücü Anlaşması” imzalandığında, iki taraf da bunun en çok iki sene süreceğini düşünmüştü: “Misafir işçiler” bir, iki sene çalışıp döneceklerdi Türkiye’ye! Tersi oldu.
Yerleştiler, bir milyon çocuk Almanya’da doğdu! Bugün toplam nüfus 3 milyon! Bunun yaklaşık 1 milyonu ‘çifte vatandaş’, iki ülkenin de vatandaşı. Artık ‘köylü kol işçisi’ değiller. Al-manya’da Türklerin 70 bin işletmesi var, 350 bin kişi istihdam ediyorlar, ciroları 35 milyar Euro!
Eğitim, sosyal ve ekonomik seviyeleri yükselmiş... Misafirlik sona ermiş artık hak talep ediyorlar. İşte bu noktada “entegrasyon” formülü ortaya çıkıyor.
‘Vatan’ neresi?
Dün yapılan sempozyumda Bayan Böhmer, güzel bir konuşma yaptı. Göçmenler tarafından da sevilen, güler yüzlü, yumuşak bir bakan... “Asimilasyon değil, entegrasyon” formülünü tekrarladı.
Türk öğrenciler arasında “Vatan Almanya” konulu bir yarışma açtığını, “Almanya ortak vatan” fikrinin benimsenmekte olmasından memnunluk duyduğunu anlattı:
Artık misafir değiller. Kendilerinin ve çocuklarının geleceğini Almanya’da görüyorlar, Almanya da, Türkiye de vatanları... Asimilasyonu reddediyoruz. Şiarımız, birbirimizle konuşmaktır, birbirimiz hakkında konuşmak değildir.
Bozdağ asimilasyonu reddeden konuşmasından dolayı Böhmer’e teşekkür etti. Fakat Böhmer, “vatan Almanya” vurgusunu yaparken Bozdağ “Dillerinden, kültürlerinden, inançlarından feragat etmeden” diye vurguladı.
Türkiye’ye beyin göçü!
Prensipte uzlaşma var ama uygulamada görüş farkları ve sorunlar sürüyor; en önemlisi Türkçe eğitim ve aile birliğinin sağlanması... Bozdağ vizenin kaldırılması konusunda işadamları, sanatçılar, sporcular ve akademisyenler için Almanya’nın adım atacağını söyledi. Büyük sorunlar böyle küçük adımlarla çözülecek!
‘Tersine dönen’ bir eğilimi de belirteyim: 2010 yılında Almanya’ya 30.000 Türk gitmiş, yerleşmeye... 40 bin “Türk kökenli Alman” Türkiye’ye gelmiş, yerleşmeye! Üstelik bunlar daha iyi eğitimli. Ekonomik dinamizmimiz artık ‘tersine beyin göçü’ etkisi yapmaya başlamış.
Hülasa, yepyeni bir dünyadayız artık; milletler de iç içe geçiyor. Madem ayırmak imkânsız, öyleyse asimilasyon değil, entegrasyon.