Bundan yaklaşık bir yıl önce yine bu sütunda Yakup Köse hakkında bir yazı kaleme almıştım. Yakup Köse'nin, 28 Şubat sürecinde 14 yaşındayken İBDA-C üyeliği suçlamasıyla tutuklandığını, o yaşta terör örgütü üyeliği suçlamasıyla idamla yargılandığını ve haksız yere 10 yıl hapis yattığını söylemiştim.
Yazının konusu, Yakup Köse hapisten çıktıktan sonra gençliğini elinden alanlardan hesap sormaya niyetlenerek geçtiğimiz Mayıs ayında suç duyurusunda bulunduğunda devletin hala peşini bırakmadığını öğrenmesiydi. Yakup Köse, kolunun kırıldığı ve canını zor kurtardığı 2000 yılındaki Hayata Dönüş katliamından dolayı, 12 yıldır yargılanıyordu. Ve 12 yıldır yargılandığından kendisinin haberi yoktu.
"Yersiz bir eşek şakası gibi Hayata Dönüş adı verilen ama mahkumların katledilmesiyle sonuçlanan operasyon konusunda hesap vermesi gereken kimdir? Yakup Köse midir, yoksa devlet mi?" sorusuna, "28 Şubat bittiyse bu olan biten nedir?" sorusunu eklemiş ve adalet dağıtması gerekenlerin vicdanlarına bir mim koymayı ummuştum.
Bu yolla, haksızlığa ve adaletsizliğe isyan telkin etmeye niyetlenmiştim.
O günlerde, pek çok yazar da bu konuda duyarlılık çağrısında bulunan yazılar yazmıştı. Ama belli ki niyetler boşa çıkmış, belli ki 28 Şubat bitmemiş, belli ki vicdanların sızlayacak yerleri yokmuş.
Neden mi? Çünkü Yakup Köse'nin çilesi dolmadı...
Cezaevinde yattığı 1999 yılında, birilerinin "slogan" olarak nitelediği, inananların ise "tekbir" diye tanımladığı "Allah, Bismillah, Allah-u Ekber" kelimelerini yüksek sesle söylediği için disiplin cezası almış, cezaevi yönetimi disiplin cezasıyla yetinmeyip bir de adli makamlara suç duyurusunda bulunmuştu.
Bunun üzerine, Yakup Köse hakkında, İstanbul 6 No'lu DGM'de "terör örgütüne yardım ve yataklık" suçundan dava açılmıştı.
Bugün Ergenekon'un avukatlığını yapan Metin Çetinbaş'ın hakim sıfatıyla karar verdiği o davadan 1 yıl ceza almış olan Yakup Köse, birkaç gün önce gelen bir telefon mesajıyla 1 yıllık cezanın Yargıtay tarafından onandığını öğrendi:
"İstanbul Özel Yetkili 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 2000 / 102 no'lu dosyasından ceza aldınız. Hapis kararınız infaza verilmiştir."
Güzel değil mi?
Erol Özkasnak'tan Çevik Bir'e onlarca üst düzey komutan, 28 Şubat'ta dahli bulunan hemen tüm asker takımı içeri alınıyor, 28 Şubat Postmodern Darbesi'nin suç olduğu nihayet hukukça kabul ediliyor ama aynı hukuk 28 Şubat kalıntısı kararlara aynı hız, aynı dirayet ve aynı inatla devam ediyor...
Güzel değil mi?
"28 Şubat bitti" diyoruz, "darbecilik suçtur" filan diyoruz ama bu ülkede insanlar tekbir getirdiği için, "terör örgütüne üye olmak" suçuyla hala hapis cezası alıyor...
Hoş yani... Çoğusu müslüman olan bir toplumda "Allah en büyüktür" cümlesinin Arapça'sını telaffuz etmek, hapis gerektiren bir "slogan"a dönüştürülerek kriminalize ediliyor.
Beyler! Halkı küçümsemeyi ve değerlerini bilmemeyi matah bir durum addettiğinizin farkındayız ama komik olmayın, artık öğrenin! Anadolu'da cenazeler bile, toplu biçimde tekbir getirerek kaldırılır. İnsanlar, sevinçli ya da üzüntülü bir haber aldığında, kaygı duyduğunda, sürur bulduğunda; otururken, yürürken, uykuya dalmadan önce ve sabah uyandığında, bu hallerin herhangi birinde "tekbir" getirir, getirebilir. Ve aynı insanların hiçbiri de İBDA-C üyesi değildir.
Bakın bendeniz de "tekbir" getiriyor ve 1 yıllık hapis cezasını hak ediyorum: Ya Allah, Bismillah, Allah-u Ekber.
28 Şubat, Merve Kavakçı'ya yapılanların hesabı sorulmadan bitmeyeceği gibi, Yakup Köse'nin hakkı teslim edilmeden de sona ermeyecek...
(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)