Önce, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada "başörtüsü bir tekstil malzemesidir" dediği ve "yanlış anlaşılmasın kimsenin inancını sorgulayamam ama başörtüsü provokatif şekilde kullanılmaya başlandığı zaman kadınların kendi arasında bölünmesine yol açtı" diye devam ettiği düştü internete...
Bunu söyleyen Şevval Sam'dı. Bendeniz, twitterda "AK Partili belediyelere iş yapmalara doyamayan Şevval Sam, o siyasi partinin de temsil ettiği bazı değerlerden habersizmiş gibi konuşmuş. Böyle bir şarkıcıdan haberliymiş gibi davranıp O'nun cebini parayla dolduran muhafazakarlar utansın" yazdım.
Ardından Şevval Sam, başörtüsüne hakaret gibi bir kastının olmadığı, öyle olsaydı öncelikle konuştuğu o salondaki öğrencilerden tepki göreceğini, oysa böyle bir durum yaşanmadığını; düşünce, ifade ve inanç özgürlüğünü savunduğunu söyleyince, ben ve benim gibi başörtüsüne ve başını örtenlere yönelik hakaretlerden, eleştirilerden, laikçi küçümsemelerden, üstü kapalı dışlamalardan usanç getirmiş, dolayısıyla hassasiyet eşiği düştüğü için tepki göstermiş bulunan vatandaşlar, "beyana itimat esastır" dedim, dedik; üstünden geçtik, gittik.
Ancak daha sonra, Şevval Sam'ın tashih çabalarına rağmen birkaç belediye konseri iptal edilmiş. Sam da, Hürriyet'e "Sosyal linç yaşıyorum" başlıklı mini bir mülakat vermiş.
Madem bu iş uzadı, söyleyelim: Beyana itimat esastır evet, ancak "kimsenin inancını sorgulayamam ama başörtüsünün provokatif olarak kullanılması kadınları böldü" cümlesi basbayağı başörtüsünü provokasyonla ilintilendirmektir. Şevval Sam, sonradan "aslında 20 yıldır başörtüsü sorununun çözülmeyişini eleştiriyordum" demiş olsa da, o cümleden bu manaya, çor zorlansa bile yol çıkmaz.
Belli ki, Şevval Sam ya söylediklerinden pişman oldu; ya cümlelerinin maksadı aştığını fark edip niyetini açıklama yoluna gitti. Kabul; başörtülüler nelere göğüs gerdi, pişmanlığa mı "eyvallah" deyip geçmeyeceklerdi...
Mesele bu değil, mesele Şevval Sam'ın belki hiç fark etmeden bilinçaltından pörtleyen o ve benzeri cümlelerin, yurdum yarı-aydınının, sanatçısının ortalama düşünce sistematiğinden neşet ediyor oluşudur. O yarı-aydın, o sanatçıdır ki, en nadide örneğini "başörtülüler benim konserime gelmesin" diyen Çelik'te bulur; hakkında dava açılmasını kesinlikle yanlış bulduğum Fazıl Say gibiler mesela bu tiplemenin bilinen en haşin ve saygısız örneğidir.
O kesimdir ki, Anadolu'da bin yıldır varolan, bu toplumun yarısını oluşturan kadınların yarısından çoğunun taktığı başörtüsünü, dini bırakın geleneğin ve kültürün de en belirgin tezahürlerinden biri olan başörtüsünü, hayatlarında hiç görmemiş gibi davranırlar, topluma yabancı olmayı bir ilericilik kriteri sayarlar, jakoben ülkemin vesayetçi tedrisinden geçmiş herkes gibi İzmir Marşı'yla gelir, 10. Yıl Marşı'yla giderler...
Soldan beslenenleri bile kazıdığınızda; altından Kemalist kılcal damarların çıktığı bir zemindir bu; "makbul görüntü" verdikleri için rejimin imkanlarını ve gücünü ortalama vatandaşa oranla daha fazla kullanma imkanı bulmuş olanların hepsinin üstünde oturduğu o yer, konforludur evet, ama 'başörtüsü' konusunda asıl provokasyona yasakçıların sebep olduğunu göremeyecek kadar kördürler, -o da samimi olanlar-...
Hayır, niyetim Şevval Sam'ı hırpalamaya kalkışmak değil, hatta konserlerinin iptal edildiğine üzülmedim desem yalan olur... Nitekim, "yanlış anlaşıldım" diyeni, yanlış anlamaya devam etmenin art niyetlilik olduğu kesindir...
Şevval Sam'ın konserleri iptal edilmesin yani.. Ancak, o hakkı teslim etmeden de geçecek değilim: Tıpkı şirketler gibi ve şirketler kadar, bir siyasi partiden aday olmuş ve o siyasi partinin değerlerini ortaya koyarak iktidar olmuş yerel yönetimlerin, kendilerinin ve tabanlarının temsil ettiği değerlere saygı duymayan ve bunu açıktan ifade eden isimlerle -kimi zaman- çalışmama hakkı vardır. "Laikçilere kötü görüntü veriyoruz" endişesi bile buna engel değildir, olmamalıdır. Nokta.
(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)