Bugün siyaset ya da bir başka mühim alan ile ilgili değilim. Çünkü kişisel gündemimde bir kedi yavrusu var; zira ne birkaç gün önce ATV Haber'de gördüğüm o manzara gözümün önünden gidiyor, ne de o habere konu olan kedi yavrusunun sesi kulağımdan çıkıyor...

Olay şu; ABD'nin Arizona eyaletinde bir kedi yavrusu, demir bir boru içerisinde yarısına kadar betona gömülmüş olarak bulunmuş. Hayvanseverler tarafından sesi takip edilerek bulunan kedi yavrusu, önce beton borunun sökülmesi, ardından kedinin içerisine gömüldüğü betonun parçalanmasıyla saatler süren çalışmalar sonucu kurtarılmış ancak bedenini hareket ettiremeyen yavru kedi, veterinere götürülemeden ölmüş. Görüntülü haberde kedinin canlıyken, betondan çıkarılmaya çalışılırken canhıraş bağıran sesi de duyuluyordu. Kulağımdan gitmeyen, o sesti; zihnime çakılan manzara da neredeyse boğazına kadar betona gömülmüş kedinin çaresiz gözleriydi...

Bilmem hatırlayanınız var mı? Geçtiğimiz yıl da; Samsun'un Vezirköprü ilçesinde bir hayvana eziyet videosu cep telefonuyla çekilerek facebook'a yüklenince infial uyandırmıştı. Videoda, bir köpeği bağlayıp odunla döve döve öldüren bir adamın, zavallı hayvanın bütün kemiklerini kırdıktan, köpek can çekişmeye başladıktan sonra bıraktığı görülüyor, köpeği bağlamada kocasına yardım eden kadının da zevkle dayağı izlediği anlaşılıyordu. Sonradan öğrendik, kaymakam olaya el koymuş (!) o adama 400 TL ceza kesilmişti.


Evet biliyorum, insanların birbirine karşı bile zerre merhamet duymadığı, birbirinin üstünde tepindiği, şeffaf cinayetler işlediği bir yer burası ve bu vicdansız dünyada bu yazı fazlaca nahif kaçıyor olabilir; ama yani sevimli bir yavru kediyi betona gömmek de biraz fazla değil mi? Sırf, insan-dışı bir türe mensuplar diye, sırf bizim iletişim kurmak için kullandığımız dil ve mimik ve şekillerde kendilerini ifade edemiyorlar diye, işkence edilip öldürülmeleri mi gerekiyor?


Söyleyeceklerimi söylemeden önce şunu belirtmeliyim; bu meseleye hayvan hakları noktasından bakmaya iki vecheden itirazım var: 1 - Bendeniz vegan yiyecekler tercih eden biri değilim. Tıpkı insanlar gibi yeryüzünde var olmaları bir sebep mucibince sözkonusu olmuş olan hayvanların bulunduğunu, doğada bazı hayvanların beslenme gereksinimiyle başka bir hayvanı öldürmesi ne kadar 'doğal'sa, hayvanların bazılarının insanların besin kaynağı olmasının da 'doğal' ve 'helal' olduğunu düşünenlerdenim. Bazı hayvanların eti, sütü ya da yumurtasının insanlar için olmasında bir vahşet görmüyorum. Ancak sözettiğimiz, -tümden karşı olduğum-, beslenme ihtiyacı olmaksızın ya da bir tehlike arzetmeksizin hayvanların öldürülmesi bile değil, daha korkuncu... Senin, benim gibi nefes alan, hisseden bir canlıya akıl almaz işkenceler ederek öldürmek.


Dünya eskisi gibi değil, hayvan haklarıyla ilgili çeşitli aktivasyonlar sözkonusu. Sözgelimi mezbaha işçileri bile, birkaç yıl önce toplanıp, yavru kedi örneğinin yaşandığı ABD'de "öldürülecek olan hayvanlara eziyet çektirilmemesi" talebiyle eylem yapabiliyor, hayvan hakları kalemi sonunda feminist hareketin de arabaşlıklarından biri haline gelebiliyor. Hayvan hakları kuramcıları, her yerde bangır bangır hayvan refahı ve hayvan haklarının aynı şey olmadığını anlatıyor.


Eskiden durum farklıydı elbette; sözgelimi Marx hayvanlar ile insanlar arasındaki en temel farkın "bilinçli hayat etkinliği" dediği şey bağlamında ortaya çıktığını düşünüyordu. O'na göre insan hayvanlardan farklı şekilde bilinç sahibidir –insan "bizatihi hayat etkinliğini iradesinin ve bilincinin nesnesi haline getirir"ken, hayvan "hayat etkinliğiyle bir ve aynıdır". Hegel ve Descartes de hayvanların kendi kendilerinin bilincinde olmadığını düşünüyordu. Hele Descartes'ın indirgemeci bilimsel yöntemine göre hayvanlar ne bilince ne de hissetme yeteneğine sahipti.


Elbette bugün hayvanların bilinç, hissetme yetisi ve zeka sahibi olduğu –nihayet- biliniyor. Gary L. Francione gibi kuramcılar hayvan refahı ve hayvan hakları ayrımına dikkat çekiyorlar. Bazı devletler kısmen de olsa yasalar ve yaptırımlarla, hayvanlara en azından eziyet edilmesinin önüne geçmeye çalışıyor.


Oysa gördüğümüz üzere vahşet günbegün artıyor.


Neden mi? Çünkü hiçbir kanun, bir insanın yüreğine merhamet koymaya muktedir değildir. Çıkar bir insan müsveddesi, yakalanmayacağını anladığı an, bir yavru kediyi betonun içine gömüverir.


Çocuklarınıza canlılara şefkat beslemeyi, merhamet etmeyi öğretin lutfen... Çünkü bu vebal, topyekun insanlığın taşıyamayacağı noktalara doğru gidiyor...


Not
: Bu yazıda Anna E. Charlton, Sue Coe ve Gary L. Francione'un kaleme aldığı Hayvan Özgürlüğü ve Sol başlıklı makaleden faydanılmıştır.

(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)