Sol eli alnına yapışıkmış gibi alnını kaşıyordu. Bir nevi düşüncelerini ovuşturarak alnından aklına giden yolu aşındırıyordu. Kaşıma hali bittiğinde, fazla kaşımaktan cildini tahriş etmiş alnına tırnak izleriyle dolu ufak yaralar açtığını fark etti. Aptallıklarının bu şekilde geçmesini mi ümit ediyordu ne? Sürekli aynı şeyi yaparak ne değişecekti ki?
Aynı iş, aynı insanlar, aynı sohbetler, aynı şehir aynı yol, aynı aile aynı kendisi. Aynı rutin şeyleri yaparak kendini harap etmek ne kadar da acımasızca… ama rutinin huzurundan çıkamamak daha da kendine zalimlik.
Olumsuz, -depresif belki de- hislerini hafifletmenin kısa bir yolu olmalıydı belki bu kaşıma. Büyük bir yol da, alın yazısını değiştirmek olabilir miydi? Alın yazısını değiştirmek mi güleyim bari! Halbuki bu alın çizikleri, kırışıklıkları, yaraları hayat yolunda yaşanmış olayların bir parçasıydı.
Alnımız halka açık bir yazı tahtası olsaydı? Düşünceler internette yazdığımız kritikler gibi akıp gider miydi? Ya alnın lekesiz olması, gurur kaynağı meselesi olmasına ne demeli? Peki alnına silah dayasalar ne düşünürdün o an acaba?
Alın konusunun kutsal olması yemin etmek kadar derin bir konu. Birçok kere kendine yemin etse de bozduğu yeminlerin hesabını artık tutamıyordu. Bozulmuş bir yemin yalan değildi gerçeklere bağlıyordu o anlara bağlıyordu anlık kararların düğümüydü bozulmuş yemin. Tercih edilen kargaşa sahnesinden kurtuluştu. Duaların ulaşamadığı zamanın ta kendisiydi. Kaşlarını çatarak kendi içindeki çare üretimiydi. Tıpkı alın kırışıklıkların mimiklerin kendini karşı tarafta ifade etme biçimi gibiydi. Ama bu bir yanımızla da hep tedirgin ediyordu. . Büyük konuşma yemin etme o zaman hep anlık yaşa!
Bir de kendine aynada bakınca sanki bambaşka biriymiş gibi gülümse çabaları. Kim kime gülümsüyor, derken bir hışımla çıktı tuvaletten.
Musluğa yanaştı, musluğu tek eliyle açtı ve aniden fışkıran suyla ellerini yüzünü yıkadı.
Yan taraftan kendisine dikkatle bakan kadın “bir şey mi oldu çok kötü kızarmış yüzünüz bende kapatıcı fondöten krem var size verebilirim isterseniz?
Hmm Pardon? Dikkatimi çekti özür dilerim.
Yüzüm mü yüzümde ne var? Tuvalette içinden geçirdiği konuşmalar yüz kızartıcı mıydı?
Tabi ki “size ne” diyemedi.
“Yok teşekkür ederim. Çok mersi sonra sürerim bir şeyler. Alnım karışık çok”
Botox zamanı gelmiş demek ki, ifadesizliğin güzellik anlayışında yılanın şifası devreye girmeli.
Burada kalacak değilim ki kalıcı değilim bir kere en azından kendi yakın geleceğimin haritası elimde alnımda değil.
Öyle çok dileğim var ki şüphelerim kadar…