Bilmediği bir yerde yürümeye çalışıyordu. Öyleyken vücudunun tüm organları yerinden oynadı. Ne kadar çabalarsa çabalasın bu sarsıntıyı önleyemezdi. Birden bire kayıp bir karanlığa düşüyordu. Kaybolduğunu kimse bilmiyordu, iliklerine kadar hissettiği bir yalnızlığı vardı.
Zifiri karanlık olduğunu bilsem de bir dakikalığına gözlerimi kapattım; göz kapaklarım beni görmek istemediklerimden korurdu; onun arkasına saklanmak istedim. Nefesimi tutmaya çalıştım. İki karanlıktan birini tercih ettim. Yerin dibinde bir yerde sıkışmış kalmıştım. Peki beni düşmekten alıkoyan neydi? Bir telaşım var. Kurtulmak istiyorum. Kalbim çırpınıyor. Nefesim kesik kesik, soluk almaya çabalıyorum. Çırılçıplağım ve üşüyorum.
Kımıldamak istiyorum, kımıldayamıyorum, felç mi olmuştum, sesim de çıkmıyordu. Hiçbir şeyi kontrol edemiyorum ki. Huzursuzum, göğsümde bir ağırlık var. Kendimden çok ağır bir beden daha mı yüklendim? Tüylerim vücuduma diken oldu, batıyor. Ayaklarım beni buradan götür lütfen! Ellerimle soğuk, ıslak, salyalı taşlara dokunuyorum, taşların pürüzlü keskinliğinde ellerimde acı hissettim. Sıkı sıkı taşlara tutundum. Karanlıkta bedenimi terk etmeyen acı ruhumu da ürpertiyordu.
Yoksa karanlık mı çarpıtıyor herşeyi? Aklımı yitiriyorum. Ah aklım. Bu nasıl bir boşluk? Çürüyecek miyim burada? Böyle mi? Ah hayatım benim… Olamaz, olsa olsa rüya olmalı. Uyanmalıyım. Ya hiç geçmezse?
Ya hiç çıkamazsam?
Ya asla geri dönmezsem?
Ya bu sonsuza dek sürerse?
Ya yatağında uyuyan, pijamaların içinde olan “ben” isem?
Belki de bu zamanın kıvraklığında bir oyundur. Gecenin gündüze oynadığı bir oyundur.
Gecenin titreten keskin soğuğu; gündüzün titrek cılız ışığında, rüya bu oyuna kesinlikle dahildi. Kendimi bu kayıp zamanın içine bırakmamalıyım.
Çözülmeyi bekleyen bir buz parçası gibiydim. Korkuları eritmeli. Üşümeyi düşünmeden sadece becerebilirsem güzelce gülmeliyim. Bu oyunu tamamlayacak gücü kendimde bulmalıyım.
Bu kadar huzursuz hissetmeyi bırak. Endişeleri çok uzun süredir içeride tutuyorsun.
Sil gözyaşlarını! Hareket etmeye devam et. Kalan cesaretini topla ve diz çök!
Ellerini yukarı kaldır ve teslim ol! Herkes dua etmek için dizlerinin üzerine çökmez mi?
Nefesimi beni gökyüzüne kaldıracakmış gibi içime çektim. Güvenle dünyadaki tüm kaygılardan uzak, belki de cennete yol alıyordum.
Kader her şeyi biliyordu. Beni rahatlatan nazik bir ışık çizgiydi.”
“Kokulu çiçekler üzerimi yorgan gibi kaplasın, yeni bir insana dönüşmek istiyorum”. dedi sonra…
Yatağında sabit kıvrılmış bir şekildeyken tüm vücudu titriyordu. Uzanmış bedeniyle karanlık bir rüyadan uyandığını anladığında, rahatladı. Boşluğa bıraktığında, boş verdiğinde, akışa daldığında garip bir mutluluk olmuştu. “Boşluğa düşme” bu olsa gerek.
Gözlerini araladı. Yastığını başından alıp göğsüne sıkıştırdı. Bacaklarını iki yana açtı; yatağın soğuk tarafını hissetti. Bu his ne güzel gelmişti, serinlikte ferahlık vardı.