İngiltere'de Güllerin Savaşı'nda 1485 yılında ölen, Kral III. Richard'in 527 yıl sonra mezarının bulunması ve geçen hafta törenle tekrar gömülmesi haberi, aklıma bir şey getirdi. Elbette 16. yüzyılda Sheakespeare'in III. Richard eserinde geçen Kral'ın çok iyi bilinen sözü :
"Bir at, bir at, bir at için benim krallığım." Savaşta, Kral'ın atının öldürülmesiyle atsız kalan III. Richard'in ölmeden önce son sözleri olarak geçer.
Bir zamanlar ''at' sadece ulaşım aracı olarak değil, asaletin sembolü olarak da düşünülüyordu. Şimdi de, arabalarımızı bu ölçüde düşünerek değer veriyoruz. 'Beygir gücü' araba motor gücünü temsil ediyor. Pahalı arabalar için beygir gücü ne kadar artarsa, o kadar kıymetli oluyor. Bu durum hız ve statü sembolü olarak alıcısını cezbediyor. Arabayı satın alan kişiye, ayağını yerden kesecek kadar haz bırakıyor.
Dünyada sınırlı sayıda üretilen, milyon dolarla alınan arabalar ve sahipleri her zaman tartışma konusu olmuştur. 'Araba değerine verilen parayla şu kadar insanın hayatı kurtulurdu' diyerek tepki gösterilir. Bu tür kıymetli araçların sanat eserlerinin!! ulaşabilecek olan kişiler için, arzu nesnesi olarak görülmesi itibar ve saygınlık meselesidir. Ne de olsa ' At binenin, kılıç kuşananın' öyle değil mi? Bu kişilerin özellikleriyle ilgili yapılan ilginç bir araştırma, lüks ve prestij konusuna farklı bir yaklaşım sunuyor.
Psikolog Paul Piff'in yaptığı bu araştırmada, insanların gelir seviyelerinin artmasıyla beraber -zenginlik hissiyle-, davranışlarındaki negatif değişimleri sosyal deneylerle anlatarak, ciddi bir sorunu bizlere işaret etmekte. Örneğin, arabalarının pahalılığı arttıkça, sürücülerin -yayalara yol vermeme gibi- yasaları çiğneme eğiliminin artmış olduğunu göstermiştir. Buna benzer bir çok deneyle birlikte elde ettiği veriler sonucunda Piff, insanların zenginleştikçe merhamet ve empati duygusunda azalma olduğunu söylemekte.
Kendi çıkarlarını diğer insanlardan üstün görmeyle beraber, layık olma ve hak etmek gibi duygu dürtülerinin rekabet ortamında olumsuz davranışlara dönüştüğünü önemli ölçüde belirtiyor.
Herşeyin görüntüden, -imajın verdiği hazdan- ibaret olmadığını biliyoruz. Hayatın karşılıklı çıkar ilişkisiyle gitmediğini de biliyoruz. Ancak bunu hatırlamak için başımıza kötü bir olayın gelmesi gerekiyor. İnsanlar zor durumda kaldıkları zaman yardımlaşma akıllarına geliyor; prestijden, imajdan vazgeçiyor; çaresiz kaldıklarında hayatta kalabilmek için diğerlerinden gelen bir yardıma muhtaç kalıyor.
Tıpkı Kral III. Richard'in at için krallığından vazgeçmesi gibi...
Keşke insan kibirli uzaklaşmış hayatından sıyrılıp; insan olmayla ilgili bağlantısını, sosyal iletişimini kaybetmeden yaşamının ve zenginliğinin hazzına varabilse...