Herkesin inanç dünyası kendisine aittir. Kimi Tanrı’ya inanır, kimi inanmaz. Kimi bir peygamberi onun temsilcisi olarak görür, kimi diğerini. Ama bu dünyada ilkel kavimler dahil, her milletten, her dinden, her ırktan, her kökenden tüm insanlar ortak bir “öge”ye inanarak, bırakın inanmayı, taparak yaşarlar:
Zaman!
Zamanın varlığı veya yapısı üzerine hiçbir tartışma yoktur. Herkes bütün hayatını ona göre ayarlar, ona göre tanzim eder, bu dünyada onun sayesinde var olur.
Onun yönlendirmesi ile çalışıyor, yemek yiyor, uyuyor, TV seyrediyor, toplanıyor, dağılıyoruz vs. . Hayatımızın girmediği faslı yok.
Ötesi, düzeni de ona göre kuruyoruz. Trenler, otobüsler, uçaklar onun yönetiminde hareket ediyor, nereye ne zaman varacağımızı o tayin ediyor, âşık maşukla, patron yöneticisi, komutan askeri, öğretmen öğrencisi ile onun yönetiminde buluşuyor.
Sağlığımı da o tanzim ediyor, ne zaman ilaç alacağımızı o belirliyor.
***
Dünyada tüm insanlığı bir arada yöneten bir tek o var:
Zaman!
Hem de öyle zalim, öyle dayatıcı ki, kimseye taviz vermiyor.
Vakt-i kerahat gelince “var ediyor”, vakt-i kerahat gelince “yok ediyor”!
Değil ona inanmak, zamana sorgusuz sualsiz tapıyoruz!
Ama o aslında yok!
Onu biz insanlar bir kere kurguladık. Ama insanlık var olduğundan beri her yıl, her saat, her dakika, her saniye, her salise o bizi kurguluyor.
Bir zamanlar saati kurarak zamanı çalıştırırdık.
O bizi sürekli her gün yeniden kuruyor.
***
Yıllara peşi sıra rakam verdiğimiz için zamanın ilerlediğini zannediyoruz. En son 2013 yılına girdiğimizi düşünüyoruz. Yıllar yaptığımız kurguya göre, örneğin 2010, 2011,2012, 2013 diye sıralanınca ve yine örneğin 2013’e 2012’den “daha fazla büyüklük” yüklediğimiz için zamanın ileri bir safhaya geçtiğini var sayıyoruz. Böylece de “ilerlediğimizi” zannediyoruz.
Halbuki, dünyamız güneş etrafında bir kez dönünce buna 1 yıl demişiz. “2013” esasında sadece İsa’nın doğumundan beri dünyanın güneşin etrafında 2013 defa döndüğüne işaret ediyor. Dünya ileri falan gitmedi. Bir merkezin etrafında dön babam dönüyor.
Mevsimler de değişiyor gibi geliyor bize. Halbuki ülkemizde dört mevsim kendisini devamlı tekrar ediyor. İklimler de öyle kolay kolay değişmiyor. Uzun yılların ortalamasını aldığınızda “ortalama sıcaklıklar” devamlı “mevsim normallerine” yakın çıkıyor.
***
Teknolojik devrim muazzam bir gelişmeye işaret ediyor. Belki de sadece 10 yıl önce aklımızın hayalimizin alamayacağı şeyler birer birer gerçek oluyor. Buradan hareketle de çevremizi değiştirdikçe zamanın ilerlediğini söylüyoruz. Zamanın değiştiğini vurgulamak için “yeni teknolojilerden” bahsediyoruz.
Bir sorum var!
Zaten, “yeni” dediğimiz her şey baştan beri varsa ve biz sadece onu yeni fark ettiğimiz için adına “yeni” veya “ileri” teknoloji diyorsak ilerleme nerede?
İlaçları ezelden beri var olan molekülleri birleştirerek keşfediyor, televizyonlardaki gelişmeleri ezelden beri havada var olan elektronik ilişkileri yeni bir şekilde birbirine karma ederek bulmuyor muyuz?
İleride “keşfedilecekler” bile belki de tabiatın içinde bir yerlerde gizli. Sadece fark edilmeyi bekliyorlar.
İnsanoğlu ateşi icat mı etti, yoksa zaten ateş vardı ve yangınlar çoktan çıkmaktaydı ama bir gün tesadüfen bir mağara adamı iki odunu birbirine sürtünce ateş “icat edilmiş” olmadı mı?
Nefis döner de ezelden beri var olan çiğ etin ezelden beri var olan ateş etrafında çevrilmesi değil midir?
***
Diyeceksiniz, insanlar, ağaçlar, hayvanlar bir süre yaşıyor ve sonra ölüyorlar. İyi de anında yerine yenileri geçiyor. New York’ta bir gökdelenden sokağa 50 yıl ara ile iki kere baksanız tıpkısının aynısı ve aynı miktarda insanın yine bir yerden bir yere koşturduğunu gözlemlemiş olursunuz. Arada geçen sürede o sokakta yürüyen en az 10.000 insanın öldüğünü ise gözlemleyemezsiniz. Her şey aynı gözükür. Gidenin yerine diğeri gelmiştir. Ama “aynı”dırlar.
Ölüm belki de milyonlarca yıl art arda kendisini tekrar edebilmek için tabiatın yenilemesinin adıdır. Tabiat ölümle yenilenir!
Tekrarı temin edebilmek, devranı devam ettirmek için yenilenmek şarttır!
Su değirmeninin sürekli dönebilmesi için her daim yeni su akışı gerekir.
Aşınanı değiştirmek gerektiği için evrim de şarttır.
***
Bana öyle geliyor ki, zaman sadece zihinlerde var. Ama o zihin o kadar özel bir varlık ki, ömrünü tabiatın içine gizlenmiş olanı, var ama gizli olanı bulmak için harcıyor.
Buluyor da!
Beyin ortalama 1400 gramdır! Ancak, milyonlarca yıl onun içine sığıyor.
İnsan için tek gerçek beynin insana algılattıklarıdır.
Ben kadın olsun, erkek olsun beynini kullananı seviyorum.
Beni sevecek kadının beyni benim için kalçalarından, göğüslerinden daha önemli!
Zamanın olmadığını keşfedemeyene ise, kadın-erkek ilgi duymuyorum. Zira, o beynini kullanmayı bilmiyor.
Zaman yok, akıl var
(Yurt gazetesinden alınmıştır)