Yoksa Ümit Yaşar Oğuzcan beni mi anlatıyor?
“Nesi var ömrün nesi var, vesvese hepsi vesvese!”
Hayatımın sonbaharına girdiğim dönemde dönüp de geriye baktığımda beni en iyi tarif eden kelimenin “vesvese” olduğunu düşünüyorum.

Geçenlerde aynı yaşta bir arkadaş ile sohbet ederken:
“Hiç dönüp geriye bakmadım, hiç yarının telaşına düşmedim”, deyiverdi.
Abartılı konuşmuş olsa da sanırım kendisini çok da yanlış tarif etmedi. Yıllardır tanırım. Oldukça hoşgörülüdür. Gamsızdır diyemem ama herhangi bir olumsuz olayı katiyen uzatmaz, üzerinde fazla durmaz. İnsanlara kızmamı da saçma buluyor.
“Birine kızınca, kızdığın değişmiyor ki! Olan senin sinir sistemine oluyor”, diyor.
Haklı!

***

Hayatıma bakıyorum. Bütün bir ömrü ya geçmişe hayıflanarak ya gelecekten endişe ederek geçiriyorum. Devamlı kızgın ve kırgın bir adam olarak yaşıyorum. Bu tavrım zaman zaman sevdiklerimi benden uzaklaştırıyor. Karımdan bu konuda epey azar işitiyorum. Her şeyin farkındayım ama sanki elimde değil:
“Nesi var ömrün nesi var, vesvese hepsi vesvese!”
Biliyorum ama vesveseden kopamıyorum.
Vesvesenin ömrümü uzatmadığını, insanları zerre kadar uyarmadığını, her geçen gün beni beter, aksi yaptığını, insanları rahatsız ettiğimi biliyorum ama değişemiyorum.
ABD’de yaşayan oğlum yazlık evimizin kapısına ABD’den getirdiği üzerine bir cümle oyulmuş tahta parçasını astı. Tahtanın üzerine:
“An old crab lives here!” sözleri kazınmış!
(Aksi ihtiyar bu evde yaşıyor!)
Tahta parçası evin önüne asıldığı günden beri duruyor. Dokunmuyorum.
Allah’tan herkes İngilizce bilmiyor!
Anlamını soran olursa:
“Sevimli babam burada yaşıyor”, diye Türkçeye çeviriyorum.

***

Neden her şeyin en kötü ihtimalini düşünüyorum? Neden her an yanlış/gereksiz/zararlı bir şey olmasını bekliyorum?
Giderek daha az sayıda insanla görüşmeyi tercih eder hale geldim. Evden çıkmayı fazla sevmiyorum. Katıldığım tartışmalarda devamlı insanların açıklarını arıyorum. Otorite kimse ona karşı devamlı hiddet duyuyorum. Her faninin bir gün ölümü tadacağını bildiğim halde tırnağım batsa “acaba bu acı ölümün habercisi mi?” diye sormadan edemiyorum.
Bir ağabeyim  bir gün “katıldığın televizyon programlarında karşı görüşü savunan kişilere basbayağı kızıyorsun. O zaman aşağıladığın adamları esasında önemsemiş olmuyor musun?”, diye sordu. Düşündüm, söylediği çok doğru idi. O da televizyonlarda sık sık tartışmalara katılır, fikrini yumuşacık sözlerle söyler, karşı taraf ne kadar saçmalarsa saçmalasın, öğrencisini dinleyen ilkokul öğretmeni gibi gülümseyerek dinler.
“Biliyor musun? Ben onlara kızmayınca ne kadar çok bozuluyorlar!” dedi.
Demek ki o da zırva karşısında kızıyor ama renk vermiyor! Ama öyle güzel kahkahalar atıyor ki, bayılıyorum.

***

Kendim ne kadar nobran insan olursam olayım, şen insanların yanında kendimi çok iyi hissediyorum. Pozitif enerji saçan insanlara bayılıyorum. Sanki onlar suratıma serin sular sıçratıyorlar, ruhumu serinletiyorlar.
Ama ben öyle olamıyorum!
Yine bir dostum fark etmiş. “Yazdığın romanlar hep karmaşa dolu. Olumsuz olaylar devamlı iç içe geçiyor, Hep kötülüğü anlatıyor, hep maraz insanların romanlarını yazıyorsun”, dedi.
O da haklı!

Roman yazarken yalnız olmak istiyorum. Romanımda canlandırdığım karakterler ile romanı tartışmayı çok seviyorum. Romanları onlarla birlikte inşa ediyoruz. Yalnız olduğumda evin içi esasında devamlı dolu. Hatta evde karmaşa var. Tek başıma katiyen sıkılmıyorum. Roman kahramanı katillerle birlikte yeni cinayetler planlamak beni çok eğlendiriyor.

***

Bir ömrü kocaman bir vesvese içinde geçirdim. Beynim hep en kötüsünü düşündü. Hep işin içinde başka işler aradı.
Etrafa da hep aslında öyle olmak istemediğimi söyledim. Hep kendimden şikayet ettim. “İnsanlarla fazla geçinemediğim için hayıflanıyorum,” dedim.
Ancak, ömrümün sonbaharında bir “gerçeğin” de farkına varıyorum.
Ben vesveseden, karamsarlıktan, hiddetten besleniyorum!
Bana kitapları onlar yazdırıyor, merakı içimde onlar besliyor. Devamlı araştırmamı onlar sağlıyor. Beni onlar devamlı teyakkuzda tutuyor. Onlar üretmemin motorunu oluşturuyorlar. Ücretini de beni mutsuz bir adam yaparak ödetiyorlar!
Galiba ben bu alışverişten memnunum!
Devamlı vesveseden kurtulmak istediğimi söylüyorum. Ama galiba yalan söylüyorum.
Ben ve vesvesem, birbirimize o kadar yakışıyoruz ki!

(Vesvese=Kuruntu, endişe.)

(Yurt'tan)