Yunanistan Avrupa Birliği'nden mali yardım istemek zorunda kaldığından beri, Avrupa medyasının pek çok organı bu ülkenin cebelleştiği yapısal sorunlara odaklandı: Avrupa ihracat piyasasında rekabet edebilecek doğru düzgün bir sanayisi yok, devlet dahil herkes gerçek üretim kapasitesine değil, ucuz kredilere sırtını dayayarak harcama yapıyor, oy satın almaya çalışan siyasiler tarafından işe yerleştirilen binlerce lüzumsuz memurun yükünü taşıyan devlet kurumları hiçbir işe yaramıyor, geniş çapta vergi kaçırmak ve Atina ile Brüksel'deki yetkilileri kandırmak için kurnaz taktiklere başvurmak gelenek halini almış.
Hollanda gazetelerinin yorum sayfalarında, genelde Yunanistan veya Yunanlılarla kişisel bağları olan endişeli vatandaşlar, kendi aralarında, Yunanistan'ın geçmiş hatalarını düzeltme, siyaset ve davranışlarını değiştirme vaatlerine güvenilip güvenilemeyeceğini tartışmakla meşgul. Bu tartışmaya katkıda bulunanların çoğunun, Atina'nın radikal biçimde yeni bir yola girebileceğine ve üretkenlik, mali disiplin gibi alanlarda Avrupa'nın geri kalanına yetişmek için en az bir nesil geçmesi gerektiğini hazmedebileceğine inancı yok. Geçenlerde bir mülakatta Yunan vergi kurumu başkanının son hesaplara göre devletten 45 milyar avro vergi kaçırıldığını söylemesine atıf yapıyorlar. Bu paranın yarısı bile ödenseydi, Yunanistan avro bölgesinin geri kalanından yardım istemek zorunda kalmazdı, diyorlar.
Bu tenkitleri yöneltenlerin çoğunun korkusu, Yunanistan'ın IMF ile AB'nin dayattığı sıkı mali kurallara riayet edemeyeceği, kısa süre içinde avro bölgesini terk etmek ve yeni bir drahmiyle işe sıfırdan başlamak zorunda kalacağı. Atina'nın kısa vadede kendini reformdan geçirememesinin bedelini, Hollanda ve diğer büyük borç vericilerin ödünç verdikleri milyarlarca avroyu kaybederek ödemesinden korkuyorlar. Olumlu bakan Avrupalılar ise azınlıkta. Onlar, Yunanlıların insafsızca yargılandığını ve eleştirilerin çoğunun tembel güneyliler ve Akdeniz kültürüyle ilgili önyargılara dayandığını hissediyor.
Dürüst olmak gerekirse, zihniyet ve işleri organize etme yöntemlerini değiştirme kapasitesiyle ilgili tartışmaların çoğu Yunanlıları gayrete getirecek türden değil. Şüphecilerin çoğu Yunanlıların karşılaştığı meydan okumaların kötücül devasalığına odaklanıyor sadece, iyimserler ise radikal ve hızlı bir Yunan metamorfozuna inanmak isteyerek biraz naif gözüküyor.
Sonuçta, gidişat, en çok, Yunanlıların kendileri için ne düşündüğüne ve ne yaptığına bağlı. Bu yüzden geçen hafta düşünce kuruluşu Carnegie Endowment'ın web sitesinde yayımlanan Judy Dempsey'nin blogunu okumaktan mutlu oldum. Görmüş geçirmiş bir haberci olan Dempsey, Financial Times'ın Brüksel'deki diplomatik muhabirliğinin ardından şimdi International Herald Tribune'ün köşe yazarı, aynı zamanda Avrupa ve AB hakkındaki en ilginç bloglardan biri olan 'Strategic Europe'un (Stratejik Avrupa) yayın yönetmeni.
Dempsey, makalesinde, hayatı boyunca tartışmalı bir siyasetçi olagelmiş eski Yunan başbakan yardımcısı Teodor Pangalos'un bir girişimine ayna tutuyor. Pangalos, tam çevirisi ''Her şeyi birlikte yedik'' olabilecek 'Mazi ta Fagami' adında özel bir web sitesi kurmuş. Siteden Yunanlılara kendi sorunları için başkalarını suçlamayı bırakmaları çağrısı yapıyor. Pangalos'un iddiası, milyarlarca avroluk AB parasını har vurup harman savuranlar Yunanlılardır ve ülkeyi mali batış felaketine sokanlar da Yunan siyasetçilerle memurlardır.
Web sitesi büyük başarı kazanmış durumda. Yunanlılar, siteye girip hemen her hizmet için rüşvet ödemek zorunda kaldıkları günlere dair kişisel hikâyelerini anlatıyor. Dempsey'nin belirttiği gibi, ''Bu, Yunanlıların on yıllardır nelere tahammül edegeldiklerine dair şaşırtıcı bir hesaplaşma. Memuriyette dönen dolaplar ve sistematik yolsuzluğun çok ilgi çekici ve bir o kadar da sinir bozucu manzarasını sunuyor.
Muhtemelen buzdağının sadece ucunu oluşturan tüm bu kötüye kullanma ve dolandırıcılık örneklerine rağmen, Dempsey yazısını olumlu bir tonda bitiriyor: "Pangalos'un web sitesi ülkeye muazzam önemli bir hizmette bulunuyor. Kemer sıkma önlemlerinin yükü altında ezilirken artık rüşvet ve yolsuzluk karşısında sessiz kalmamaya kararlı vatandaşları, tabandan bir halk hareketine teşvik ediyor. IMF ile AB de pek çok bakanlığa titiz denetimler yapmaları için baskı uyguluyor. Eğer 'Mazi ta Fagami'nin meyvesi olarak güçlü bir sivil toplum hareketi doğarsa, Yunanistan'ın geçmiş defterleri kapatıp yeni bir sayfa açmak için gerçek bir şansı olabilir... Pangalos'un sitesi iş yapıyorsa, belki Yunanistan gibi bir ülke bile değişebilir.''
(Zaman gazetesinden alınmıştır)