Şike sadece Türkiye'de manşetlere çıkmıyor. Geçen çarşamba, Hollanda'nın eski Şampiyonlar Ligi şampiyonu Ajax Amsterdam takımının da dahil olduğu dikkat çekici maç sonuçlarının ardından bugünlerde Hollanda gazeteleri de şike bahsiyle dolu. Peki ne oldu?
Şampiyonlar Ligi eleme grubunun son maçlarında Ajax evinde Real Madrid'le, Olympique Lyon da deplasmanda Hırvat takımı Dinamo Zagreb'le oynadı. İspanyol takımı gruptan çıkmayı garantilemiş, daha önceki tüm maçlarını kaybeden Hırvatlar ise çoktan havlu atmıştı. Kilit soru, gruptan çıkacak ikinci takımın hangisi olacağıydı: Ajax mı, Olympique mi? Son maçlar öncesinde Hollanda takımı çok daha iyi pozisyondaydı: üç puan öndeydi ve Fransız ekibinin -4'lük averajına karşılık, +3'lük bir averaja sahipti. Ancak gecenin sonunda gruptan çıkan, Dinamo'yu 7-1'le geçen Lyon oldu; Ajax ise Real'e 3-0 yenildi. İki takım da grubu 8 puanla tamamlamış, fakat gol averajı çarpıcı bir şekilde Fransızların lehine (+2'ye karşı 0) değişmişti.
O zamandan beri Avrupa'nın dört bir köşesinde birçok insan, halihazırda Hırvat ulusal liginin lideri olan Dinamo'nun evinde nasıl bu kadar ağır bir yenilgi alabildiğini soruyor. İlk yarıda skor 1-1'di ve ilk golü de 30. dakikada 10 kişi kalmalarına rağmen Hırvatlar atmıştı. İkinci yarıda Lyon yarım saatte 6 gol attı (hatta gollerden üçü dört dakika içinde geldi). Her tarafta dolaşan bir fotoğrafta Hırvat savunma oyuncusu Vida, Lyon skoru 5-1 yaptıktan sonra bir tür anlaşma yapıldığını düşündürecek şekilde Fransız golcü Gomis'e göz kırpıyor ve başparmağını 'aferin' manasında kaldırıyordu.
Ajax, Avrupa futbol federasyonu UEFA'dan soruşturma başlatmasını istedi. UEFA bir gün sonra soruşturma açmamaya karar verdi, zira yüzlerce Avrupa bahis bürosu denetlenmiş ve herhangi bir usulsüzlük bulunmamıştı. Bu arada Hırvat futbolunun kötü şöhretine dair çeşitli haberler yayınlandı. Birçok takım oyuncularına ödeme yapmakta sorun yaşıyordu ve görünüşe göre iki yıl önce Hırvat ligindeki maçlarda şike olduğundan kuşku duymuş olan UEFA'nın kendisiydi. Diğer yandan bazı gözlemciler Dinamo'nun Real Madrid karşısında da ağır bir yenilgi aldığını, bunun takımın mücadele azmini daha önce kaybettiğini ve berbat bir savunma sicili olduğunu gösterdiğini, altı Şampiyonlar Ligi maçını -19 averajla tamamladığını vurguluyordu.
Çarşamba günü yaşanan süper mağlubiyetin arkasındaki sebepler ne olursa olsun, uluslararası futboldaki yolsuzlukla ilgili "Şike" adlı ifşa edici bir kitap yazan Kanadalı gazeteci Declan Hill'le aynı fikirdeyim. Konuyla ilgili yorumu sorulduğunda Hill, Hırvatistan'ın epey yüklü hile ve rüşvet siciline atıfta bulunarak, daha ileri soruşturmalar yapılmasını kuvvetle desteklediğini söyledi. Hill'e göre eğer UEFA bu olayın incelenmeden kalmasına göz yumarsa, Avrupa futbolunun güvenilirliği daha da zedelenecek.
Bu da beni Türk futbolu ve Türk siyasetinin dürüstlüğü meselesine getiriyor. Şikecilere daha az hapis cezaları getiren ve geçen hafta Cumhurbaşkanı Gül tarafından veto edilse de cuma günü Meclis'ten yine değiştirilmeden geçen tartışmalı yasa hakkında çok şey söylendi. Yasanın şimdi değiştirilmesinin doğrudan doğruya, başkalarının yanı sıra Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ı da kapsayan mevcut şike ve hile soruşturmalarıyla alakalı olduğuna dair spekülasyonlara girmek niyetinde değilim. Meseleyi dikkatli bir şekilde şöyle formüle etmek isterim: Bunun gibi bir davada, siyasetçiler güçlü futbol lobisinin etkisi altında kaldıkları yönünde en ufak bir izlenim vermekten kaçınmalıdır. Beni bu konuda ikna edebilmiş değiller.
Cumhurbaşkanı'nın vetosu, mevcut yasadaki uzun, son derece ağır cezalarla, söz konusu değişikliklerde, birçok gözlemcinin işaret ettiği üzere adalet duygusu veya caydırıcılık sağlamayan kısa hapis cezaları arasında bir uzlaşma bulmak için niye yapıcı bir şekilde kullanılmıyor? Bir müddet tekrar düşünmek ve kabul edilebilir bir orta yol bulmaya çalışmak yerine bütün büyük partiler kesin bir reddi tercih etmiş ve yasayı Meclis'ten hiç değiştirmeden mümkün olduğunca hızlı geçirmek için elinden geleni yapmış görünüyor. Korkarım ki hem UEFA hem Türkiye Meclisi, birçok Türk'ün ve diğer Avrupa vatandaşının, bugünün ziyadesiyle ticarileştirilmiş futbolunun hukukun üstünde olduğuna dair hissiyatını fazla hafife alıyor. Oysa bu hissiyat gerek futbola gerek hukukun üstünlüğüne muazzam zararlar veriyor.