Avrupalı olarak, Türkiye\'de Avrupa hakkında sahip olunan fikirler ve algılar konusunda bu ülkede yaşayan diğer insanlardan muhtemelen daha hassasım.
Bu bilhassa, pek çok Türk\'ün ait olmak istediği, fakat niyetlerine güvenmemeyi öğrendiği yaşlı kıtayla geliştirmiş olduğu klasik aşk-nefret ilişkisinin gayet farkında olmamdan kaynaklanıyor. On yıl önce, Avrupa\'da söylenen veya yapılan her şey birçok Türk tarafından büyük bir ilgiyle izleniyordu, çünkü insanların çoğu Türkiye\'nin AB üyeliği yolunda olduğuna inanıyordu. Bu heyecan fırtınası uzun sürmedi ve aradan beş yıl dahi geçmeden, üyeliğin günün birinde gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine dair ciddi kuşkular hasıl oldu. Anlaşılabilir sebeplerden dolayı birçok Türk, Türkiye\'yi itip kakan Avrupalı siyasetçilerin samimiyetini sorgulamaya başladı. Son birkaç yılda da diğer uca doğru bariz bir ruh hali değişimi yaşanıyor: Avrupa durdurulamaz bir ekonomik çöküş ve ahlakî yozlaşma içinde görülüyor; bu yüzden de Türkiye\'nin üyeliğe tenezzül etmekten vazgeçmesi ve yükselen bir küresel güç olarak kendi parlak yolculuğuna devam etmesi gerektiği söyleniyor. Yani \"Avrupa\'dan çıkalım\" deniyor.
Bütün bu gel gitli durumun ortasında, birilerinin meseleleri doğru perspektife oturttuğuna tanık olmak daima güzel. Geçen hafta eski bakanlardan ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı\'nın başkanı Kemal Derviş, ülke içinde ve dışında niye birçok insanın onu Türkiye\'nin önde gelen entelektüellerinden biri olarak gördüğünü kanıtladı. Derviş, Türkiye-AB ilişkilerine dair bir panelde konuştu ve temel olarak üç noktayı vurguladı. Biri şu: AB değişiyor ve daha esnek bir birlik doğrultusundaki bu dönüşüm, özel düzenlemeler eşliğinde tam üye olmak için Türkiye\'ye yeni fırsatlar sunuyor. İkincisi Derviş AB\'ye stratejisini ve söylemini değiştirme çağrısında bulunuyor, çünkü ona göre Türkiye artık çıtalar ve şartlarla ilgili bütün o laflara sabredemeyecek noktaya gelmiş durumda. Fakat benim en beğendiğim nokta üçüncüsü: Derviş AB\'nin Türkiye için hâlâ önemli olduğunu ve bu önemin Arap dünyası ile ilişkileri açısından da geçerlilik taşıdığını şu sözlerle vurguluyor: \"Türkiye güçlü ve etkili, çünkü Avrupa ailesinin bir parçası ve Avrupa ile zaten entegre olmuş durumda. AB boyutu olmaksızın Türkiye diğer bir Ortadoğu ülkesinden ibaret kalacaktır ve etkisi zayıflayacaktır.\" Derviş için AB cazip bir model olmayı sürdürüyor: \"AB\'nin başarısı etkileyici. Bir barış bölgesi ve çok uluslu bir karar alma mekanizması, kuvvetli sosyal politikalar eşliğinde bir piyasa ekonomisi yarattı.\"
Konuşmayı dinleyip eve geldiğimde, Derviş\'in Avrupa\'ya yönelik küresel vizyonunun diğer tanınmış Türk entelektüeller tarafından paylaşılmadığını hatırladım hemen. Aynı gün Today\'s Zaman\'da yayımlanan yazısında İbrahim Kalın, Avrupa\'nın dünyanın büyük çoğunluğu için geçerliliğini yitirdiğini göstermeye çalışıyordu. Kalın, Tayyip Erdoğan\'ın başdanışmanlarından ve Başbakan\'ın dünyanın geri kalanıyla ilgili görüşlerinin şekillenmesinde gayet etkili biri. Kalın\'a göre Avrupa\'yla ilgili sorun mevcut ekonomik krizin çok ötesine gidiyor. Kıta artık herkes için özgürlük, rasyonalite ve eşitlik öngören standartlarını hayata geçirmeye muktedir değil. Başlıca örnek de şu: Kalın\'ın bakışına göre, Avrupa\'da çok kültürlülük ve göçe dair tartışma tümüyle aşırı sağın hakimiyeti altında. Bu argümana odaklanmak isterim, zira Türkiye\'deki Avrupa tartışmalarında sık sık arz-ı endam ediyor. Dürüst olmak gerekirse, bunun detaylara takılıp büyük resmi görememenin tipik bir örneği olduğunu düşünüyorum. Evet Avrupa\'da, kitlesel göçün ve ülkeden ülkeye taşınan şirketlerin ve insanların negatif tesirlerine dair artan korkuların sonucu olarak, ırkçılıkla ve yükselen İslamofobiyle ilgili ciddi bir problem söz konusu. Bu kutuplaşmanın üstesinden gelmek için zamana, sabra ve siyasî cesarete ihtiyaç var. Fakat Avrupalıların çoğunluğunun Müslüman karşıtı popülistlerle hemfikir olduğunu (olmadıklarını görmek için seçim sonuçlarına bakınız) veya dünyada göç ve küreselleşmenin bu tür sorunlar yarattığı tek yerin Avrupa olduğunu (ABD\'ye veya Körfez ülkelerinde Asyalı göçmenlere yapılan korkunç muameleye bakınız) söylemek büyük bir hata.
Bunlar 21. asrın yeni küresel zorlukları. Avrupa\'yı cımbızla çekip özel tetkike tabi tutmak bugünlerde rağbet görüyor olabilir, fakat Kalın gibi insanların eleştirilerinde daha dikkatli ve odaklı olması, bu tür genelleyici söylemlere yüz vermemesi gerektiği kanaatindeyim. Yoksa Kalın, AKP\'nin tasarladığı, AB\'den uzaklaşmak doğrultusunda bir siyasî adımın entelektüel zeminini mi hazırlıyor?
(ZAMAN)