Dünyada faizler neredeyse sıfır düzeyinde bulunuyor. Ama bizde tam tersi.
Bırakın nominal faizleri, reel faizler bile oldukça yüksek.
Niye bu böyle peki? Niye reel faizler yüksek? Nedeni kısaca şu...
Son beş yılda bizim Hazine toplam 252.4 milyar lira faiz ödedi. Bu beş yılın AB tanımlı ortalama borç stokunun aritmetik ortalaması 466.7 milyar lira tutuyor. Demek ki son beş yılda Hazine'nin ödediği ortalama faiz oranı yüzde 10.81'e ulaşıyor. Gene son beş yılda yaşanan ortalama enflasyon oranı yüzde 7.92 olduğuna göre Hazine'nin ödediği ortalama reel faiz oranı yüzde 2.89'a ulaşıyor.
Oysa dünyada günümüzde neredeyse en bol şey para olduğundan, devletler borçlanmalarında negatif reel faiz ödüyor. Onlar negatif faiz öderken bizim pozitif yüksek reel faiz ödememiz akılcı mı peki? Tabii ki değil. Üstelik Türkiye'de bütçe açığı son on yılda yüzde 24'ten 1.4'e geriledi. Kamu borçlarının milli gelire oranı yüzde 94'ten 39.4'e düştü. Nakit iç borçlanmanın vadesi 2002'de 9.4 aydan 60.8 aya yükseldi. Durum böyleyken biz niye hâlâ bu kadar yüksek faiz ödüyoruz? Ödüyoruz çünkü faiz lobisi bizim Merkez Bankası'nı kolay yoldan teslim alabiliyor.
Aslında bu teslim alma olayı sadece bize özgü değil, lobi tüm merkez bankalarını teslim alıyor. Faiz lobisini oluşturan güçler çok fazla paraya sahip oldukları için hem politikacıları hem de merkez bankacıları kolayca manipüle ediyorlar ve istedikleri kararları onlara adeta dikte ettiriyorlar.
İşte bu nedenle ünlü iktisatçı Joseph Stiglitz, The price of inequality "Eşitsizliğin Bedeli" adlı son kitabında şunları söylüyor: "The policies chosen by FED forced the brunt of risk to be borne by homeowners,workers, and taxpayers. We need to recognize that a centralbank's decisions are esentially political; they should not be delegated to technocrats" diyor. Yani "merkez bankalarının uygulamaları konut sahiplerini, işçileri ve vergi mükelleflerini riske sokar. İşte bu nedenle merkez bankalarının kararları politiktir, bu yetkiler teknokratlara devir edilmemelidir" diyor.
Stiglitz doğru söylüyor. Faiz lobilerince kolayca manipüle edilen merkez bankaları halkın yanında duramazlar. Aldıkları kararlarla, bu işlerden hiç sorumlu olmayan insanların üzerine ek maliyetler getirirler.
Bizde de en son akaryakıt ve içki vergilerini artırma kararları bu türden bir haksız vergi yükü getiriyor. Çünkü artan akaryakıt ve içki fiyatları enflasyonu artıracağından, taşıt kullanmayan ve hiç içki içmeyen bir vatandaş da bu vergi artışı nedeniyle mağdur olacak. Vatandaşın sırtına ek yük binecek. Gene aynı şekilde enflasyon oranına bağlı olarak konut kirası artacağından, bu vergi artışından olumsuz etkilenecek.
İşte bu olaya iktisat dilinde "adverse selection" adı veriliyor. Yani siz, kendiniz negatif dışsallık yaratmasanız da faiz lobisinin ve merkez bankalarının ortak yarattığı negatif dışşallığın bedelini ödemek zorunda kalıyorsunuz.
Anlayacağınız faiz lobisinin ve Merkez'in yüksek faiz nedeniyle topluma verdikleri en son zarar, akaryakıt ve içkinin vergisini artırmak oldu. Negatif dışşallıkları olan akaryakıt ve içkinin vergisini artırmanın, faiz lobisinin ve merkezin yüksek faiz nedeniyle topluma verdikleri zararı telafi etmeyeceğini hemen belirtelim.
Merkez'in dünya petrol fiyatlarına bağlı olarak yükselen enflasyonu yüksek faiz politikasıyla gerileteceğim inadı kamu bütçesine ek yük getirdi. Merkez'in bu inadı nedeniyle 2012'nin ilk sekiz ayında Hazine geçen yıla göre beş milyar lira fazla faiz ödedi. İşte son zamlar, son dolaylı vergi artışları bu yüksek faizi ödeyebilmek için yapıldı.
Bir yanda faiz lobisi, bir yanda onun yönlendirdiği notçular, Merkez Bankası'nı korkutup faizleri yükselttirdiler. Olan vatandaşa oldu, vatandaşın vergi yükü çoğaldı. Bu politika sürdükçe de vatandaş ezilecek. Bundan sonrası için zenginlerin yanında durmayan halkın yanında duran merkez bankalarına şiddetle ihtiyaç var.
(sabah gazetesinden alınmıştır)